Mevlâna celaleddin hazırlıklarını tamamlamış ve mürşidi seyyid Burhaneddin hz ni ziyaret etmek için yola çıkmıştı.
Mürşidi kamil, sonsuz hayata hazırlayan, Kuran ve sünnet çizgisinden
asla taviz vermeyen rehberin, nefsin ve şeytanın hilelerine karşı uyaran ve kendisine manevî bağla bağlı olanların hakikatten ayrılmaması için nefsini feda edenlerin adıydı.
Mürşidi kamil, dünya hayatına sırtını dönüp kendisiyle yürüyen kalpleri ahiret çizgisine bağlayanların adıydı.
Nefsin ve şeytanın hile ve tuzaklarıyla dolu olan dünya hayatında, yalnız başına inancını yaşayıp bu tuzaklara düşmemek neredeyse imkansız denecek kadar azdı.
Her mürşidi yetiştiren bir mürşit olduğu gibi her dervişinde kalbiyle bağlandığı bir mürşidi vardı.
Mevlâna celaleddin babası ve mürşidi olan sultan veledin ahirete intikalinden sonra kendine mürşid olarak seyyid Burhaneddin hz ni rehber edinmişti.
Kendisine kalbini bağladığı günden beri ne zaman bir sıkıntısı olsa ona koşar ne zaman cevap bulamadığı bir sorunla karşılaşsa ona sorardı.
Ne zaman mürşidini ziyâret etse sırtındaki kamburu düzelir içi huzurla dolar ve dünya ile olan bağları zayıflardı.
Ne zaman mürşidinin sohbetini dinlese ağzından çıkan her hece beynine kazınır ve hayat yolunda kendisine rehber olurdu.
Yine dardaydı, kalbi yine çalkantınızaydı ve bu halden kendi başına kurtulmasının bir yolunu bir türlü bulamıyordu.
Yolculuk boyunca seyhinin mütebessim yüzünü hayal etmişti. O yüz ki içindeki çıkmazlardan kurtuluşunun can simidiydi. O yüz ki her bakışıyla kalbini Allaha yönelten, Allah'ın yolu olan islama sabitleyen çiviydi...