Öğrenmek mi öğretmek mi...
Mevlana öğrenmeyi istiyordu. Ne var ki mürşidi Seyyid Burhaneddin Hz artık insanlara hak dini öğretme zamanının geldiğini söylediğinde neye uğradığını şaşırmış bir halde başını hafifçe kaldırarak kaçamak gözlerle Mursidinin yüzüne bakmıştı. Seyyid Burhaneddin Hz tebessüm ederek kendisinin şaşkınlığına karşılık vermişti.
Yıllar geçtikçe bilmişligin aslında bilmemek olduğunu öğrendikçe de eksiklerinin ne kadar fazla olduğunun farkında varmıştı.
Öğrenmek istiyordu. Okuyarak dinleyerek ve kalbini mürşidine baglayarak.
Sohbetlerine gelenlerin sayısı git Gide artıyordu onun öğrenme merakı aynı zamanda anlattıklarının da insanları etkilemesine yardımcı oluyordu.
İlk başlarda okuduğunu ve ezberledini insanlara anlatırken zamanla inandıklarını anlatmaya baslamisti. Ve zamanla inandıklarını anlatmasınin çok daha etkili olduğunu görmüş ,kalben tasdik ettiği ve yaşamına uyarladığı konuları sohbetlerinde ele almıştı.
İnanmadıktan sonra bilmenin ne anlamı olurdu ki insan düşünmeliydi idrak etmeliydi kainatın yaratılışında düzenindeki mükemmelliği yakinen tastik etmeli imanını güçlendirmeliydi.
Zamanla anlamıştı ki okumak sadece kitap okumak değildi kâinatı okumakti insanları okumakti herkesin içinde olan güzelliği bulup o güzelliğe hayran olmaktı.
En günahkar insanların bile kalplerinde öyle güzellikler vardı ki bunları görmemek ve onları ayıplamak belki de hataların en büyüğüydü.
Kendisini en çok etkileyen ise Mursidinin nazariydi öyle bir bakışı vardı ki kalbi yerinden fırlar gibi oluyordu öyle ki kalbindeki tüm sesler kesilip sadece Allah duyuluyurdu. Allah azze ve Celle.