Önce kendinden gidersin. İçinde biriken benliğe inat, yürürsün hiçliğin en mütevazi sokaklarında
Yükün azalır git gide, sen hiç yürürsün kalbin kanar huzura.
Derken bastığın izler silinir masiva batağından.
Gitmeyi bilmekte saklı gizem. Yürümeyi bilmekte, cenneti de cehennemi de adımların belirler.
Mevlana benliğin zehirli meyvelerinden yüz çevirmiş hiçliğin detaylarına yürüyordu.
Hiçlik ki yanmayı öğrenmeden bilinmez, hiçlik ki benliği yok etmeden erilmez.
Önce kendinden gidersin. Bilinmez sırlara, yürünmez yollara, hiçe, hiçliğe...
Belirir önünde sahra çölünün kayıp serabı.
Su diye kanarsın kızgın kumlara. Birikmez bulutların yağmaz yağmur kurak mı kurak kalır düşlerin.
Sen insansın bu imtihanın. Kazanmak da kaybetmek de sana yazıldı.
Sen insansın Habil de sensin Kâbil de...
Kaybedebildiğin kadar öğrenirsin. Düşleyebildiğin unutkan.
Sen insansın. Beşerliğinle, acizliginle, hiçliğinle...
Yürümen gereken yollar var. Tırmanman gereken yokuşlar. Yok öyle dikilip durmak yürüyeceksin. Seveceksin, üzüleceksin, unutacaksın...
Herşey sona erdiğinde sarılacaksın bembeyaz kefene. Ölmeyi kabulleneceksin.
Mevlana bırak benliği! Sen hepsiyle hiçsin.
Benliği bıraktığın kadar özgürsün. Yandığın kadar mutlu!
Gün gelip bitecek yolculuğun. Hiç yaşamamış gibi hiç dünyaya gelmemiş gibi ve hiç sadece hiç! bundan ibaret olacaksın işte.
Mevlana, sen kaybettiğin Kaf dağını bir ömür bulamayacaksın direnecek benliğin, yanlış sevdalara bağlanacak kalbin.
Sen küllerisin zafer'in, kaybetmişliğisin mutluluğun.
Sen Mevlana bırak gitsin ardında ne varsa önemsediğin değer verdiğin vazgeçilmez dediğin hepsini bırak hepsinden vazgeç sen insansın, sen hiçsin, sadece Yüceler yücesine kul ol. Bırak hiçlik seni bulsun, dolsun damarlarına...