Rüzgâr birkez esmeye başladığında umudu da alır yanına...
Hayat çalkantılarla doludur pek çok zaman.
Martının denizden kopamamasi gibi insanda vazgeçemez umudun peşinden koşmaktan.
Umudu kovalayan bir yolcuydu mevlâna, hiçliği karalayan bir ressam!
Bıraksa herşeyi ardınsıra geçer miydi bu yokluk? Biter miydi her solukla ıssızlık?
Ya bu rüzgar unutur muydu umudu ardında?
Bir bardak çay doldurdu demlisinden, bir parça umut bıraktı yanına, bir parça şükür ve bağladı kalbini yaradanına....
Ne olacağını bilmiyordu bundan sonrasında hayatındaki en büyük boşluk tutmuştu ellerinden sürükleniyordu içinin boşluklarına...
Seyyid Burhaneddin hz gideli aylar olmuştu. Çevresinde yığın yığın insanlarla her dakikası doluyken zahirde, batında her dakikası boşluğa sürükleniyordu...
Konya ve çevresinde insanlar akın akın iplikçi medresesine dolusuyordu. Yaptıgı tek şey hakkı yaşamak ve hakkı anlatmaktan ibaretti.
Mademki kayıptı umut, bırakmıştı herşeyi ve insanlara faydalı olabilmek için koşturuyordu.
Babası sultan veled gibi, seyyid Burhaneddin gibi ve nefsini Allah yoluna feda eden her hz muhammed ümmeti gibi...
Sırtındaki yük büyüktü, varmaya çalıştığı hedef çetindi me varmakla varabiliyor ne de bırakmakla cayabiliyordu!
Ruhu külli iradenin sonsuzluğu içinde acemice yol alıyordu.
En zayıf anında sığındığı, en güçlü anında şükrettiği mevlasına bağlıydı gönlü, kâh kalkıyor, kâh düşüyor ama bu davadan vazgeçmiyordu.
Rüzgâr birkez esmeye başladığında umudu da alır yanına...
Mevlâna çok iyi biliyordu ki giden her umudun ardından yeni bir umut doğar yarına!