Odaya geldiğimden beri ilk defa yalnız kalabilmiştim. Hizmetçilerim tamamen hazır olduğumdan emin olduktan sonra odamı terketmişlerdi.
Odaya geldiğimde hepsi yıkanmam gerektiğini söyleyerek elbisemi üstümden yırtarcasına çıkarmışlardı ve o kargaşa da elbisemi yatağın altına nasıl tıktım ben bile bilemiyordum.
Sonrasında ise herşey çok hızlı gelişmiş ve kendimi hazır bir şekilde aynada kendime bakarken bulmuştum.
Üstümde tam da benim istediğim gibi sade su yeşili bir elbise vardı. Elbise straplezdi ve belimin hafif üstüne kadar dar iniyor sonrasında da gittikçe kabarıklaşarak yere iniyordu.
Elbise çok da kendi tercihim olmayan bir göğüs dekoltesine sahipti. İçimdeki sıkı korse sayesinde de göğüslerim patlayacakmış gibi duruyordu. Kibarlığı bırakacağım resmen fışkırıyordu! Bunun olmasına annem karar vermişti. Sonuçta prensleri ve lordları etkilemeliydim. Yani onun düşüncesine göre..Tanrı aşkına! Saçmalık..Sonuç olarak karşı çıkamayacağım tek şey elbisenin gerçekten güzel oluşuydu.
Yüzüme kıyafetimle uyumlu ve hafif taşlı bir maske takmıştım ve maskenin sol ucundan su yeşili bir tüy uzanıyordu.
Saçlarımsa çok da sıkı olmayan ama düzgün bir topuzla kafamın tepesinde toplanmıştı. Annemin adlandırışıyla kuğu gibi olan boynumu ve sallantılı elmas küpelerimi ortaya çıkartıyordu.
İtiraf etmeliyim ki gerçekten çok hoş görünüyordum. Balom için istediğim görüntü tam da buydu ama işin aslı sabahtan beri olaylar öyle bir gelişmişti ki artık kendi baloma bile gitmek istemiyordum.
Sarayda yaşamak bana her zaman fazla gelmişti ama hep rolüme uyum sağlamış ve düzgün bir prenses olarak yetişmiştim. Babamın fazlasıyla sert olan baskıları da başka türlü olmasına izin vermemişti zaten.
Bugün de açıkçası kimsenin suratına karşı sahte gülümsememi takınıp onlarla sanki orada bulunmaktan son derece memnunmuşum gibi sohbet etmek istemiyordum.
Aklım bütün balo boyunca o gizli oda ve mektuplarda olacaktı. Küçükken de böyleydim. Birşeyi tamamen öğrenene kadar peşini bırakmazdım.
Aklıma küçüklüğüm geldiğinde yüzüme bir tebessüm yayılmasına engel olamadım. Tıpkı Anastasia gibiydim her yerde koşturup durur, herkese neşe saçardım. Babam dışında herkese...
Aklıma tatlı cadım Anny gelince keyfim yerine gelir gibi oldu. Sanırım araştırma işi balodan sonraya kalmak zorundaydı. En iyisi baloda fazla yorulmamaktı.
Yatağımın altından kirli elbiseyi çıkardım ve içinden mektupları alıp elbiseyi yatağın üstüne bıraktım. Nasıl olsa hizmetçilerden biri görüp yıkardı.
Mücevher kutuma yöneldim ve içindeki mücevherlerin yarısını çıkarıp mektupları koyduktan sonra hepsini geri koydum. Pek takı takmaktan hoşlanan bir insan değildim ama konumumdan dolayı yollanan hediyeler sayesinde bir sürü mücevhere sahip olmuştum ve mektupları saklamak için de daha iyi bir yer düşünemiyordum.
O sırada kapım çalındı ve bir muhafız bana balo salonuna kadar eşlik etmek için geldiklerini söyledi. İşte zaman gelmişti.
Elime tacımı alıp boy aynamın önüne geçtim. Kafamı hafifçe sallayıp iki tutamı topuzdan kurtarıp öne düşmesini sağladım. Böyle daha güzel olmuştu. Tacımı da kafama taktıktan sonra her zamanki dik, kendinden emin ve asil duruşumu takındım.
Kapıdan çıktığımda iki muhafız önümde eğildi. Bende hafifçe gülümsedim. Saraydaki diğer insanlara birer çöpmüş gibi davranmayı sevmiyordum. Sınıf farkından hoşlanmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Kalp
Historical FictionBir prenses düşünün. Olduğu şey yüzünden dışlanmış , kendi ailesi tarafından bile zarar görmüş. Yapayalnız. Ve o bir arayış içinde. O bir ev arıyor, ait olduğu yeri arıyor. Bir de bir kolyesi var , mühürlü. O mührü kırmalı.. ama bu kırılması gereke...