Adamların saldırısı üzerinden yaklaşık on beş dakika geçmişti ama hala sığınağa varamamıştık. Yeni birilerinin saldırması an meselesiydi ama Leon da ben de başka bir saldırı daha kaldıracak durumda değildik.
Enerjimin yavaşça tükendiğini hissediyordum. Elimi kaldıracak halim kalmamıştı. Kafamı istemsiz olarak kenara yaslamıştım. Gözlerim kapanmaya başlamıştı ama ayık kalmaya çalışıyordum. Ayık kalmak zorundaydım. Eğer kendimi koruyamazsam Leon'a sadece ayakbağı olurdum.
Kırık camlardan yüzüme çarpan soğuk hava bile beni anca yarı ayık tutarken gözüm kapandı. Geri açamadım. Leon'a seslenmek istedim ama ağzımı bile açamadım.
"Anna, uyanık kalmak zorundasın. Gözünü aç." diyen Leon'un sert sesini duydum ama ne kadar denersem deneyeyim gözümü açamıyordum.
"Sakın kendini bırakma. Şu an hala baygın olmadığının farkındayım. Gözünü açamıyorsan da bayılmamaya çalış." diyen Leon'un sesi giderek uzaklaşıyordu.
Onun kadar güçlü değildim ve hiçbir zaman olamayacaktım da.. Bütün zehir içindeyken bile gözlerini açabilen Leon'un aksine ben, zehrin yarısına sahip haldeydim ve kendimi karanlığa teslim etmek üzereydim. Güçsüz olmak beni deli ediyordu.
'Güçsüz olmayacağım! Hadi Irina, aç şu gözünü! Başarabilirsin! Hadi!' diye kendimi motive etmeye çalıştım ama hiçbir faydası yoktu. Bilincim ellerimden yavaşça kayıp giderken hissettiğim son şey soğuk elimi tutan sıcacık ve güven verici bir çift eldi.
--
Gözümü açtığımda soğuk ve nemli sert birşeyin üzerinde yattığımı hissettim. Yerde..
Üzerime eğilmiş bir karaltı gördüm. Bir adam.. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Bu kişinin Leon olduğunu anladım.
"Leon?" diye yavaşça seslenirken çok daha rahat olduğumu hissettim. İçimde herhangi bir zehir yoktu.. ama nasıl?
Yavaşça kafasını kaldırıp bana baktı.
Onun.. onun maskesinin yarısı suratında yoktu. Yırtılmıştı.. İçindeki büyü gücü de tükenmiş gibiydi.
Maskesi yüzünden çok belli olmadığı için gözlerini ilk defa açık bir şekilde görüyordum. Büyüleyici mavi gözleri vardı. Bakarken içinde kaybolası geliyordu insanın.. Açıkta kalmış olan sol gözünün üstünden başlayıp yanağının yarısına kadar inen derin bir yara izi vardı. Bunun neden olduğunu düşünürken endişeli bakışlarımız tekrar birbirine kenetlendi.
Birbirimize bakakalmış halde öylece kalmıştık. Bir anda kendime geldim ve durumun farkına vardım.
"Leon, birşey mi oldu? Burada ne yapıyoruz?" diye sordum onu yavaşça ittirip ayağa kalkarken.
Ayağa kalktığımdaysa gördüğüm manzara şok ediciydi.
Dört bir yanımız ölü insanlarla kaplıydı.. Hepsi kanlar içinde yerde yatıyordu.
Gözlerim korkuyla açılırken elim istemsiz olarak şok olmuş bir şekilde açılan ağzıma gitti.
"Leon.. bunu sen mi yaptın?" diye fısıldadım ona doğru dönerken.
Cevap vermedi ama vermesine gerek yoktu da. Parçalanmış kıyafetleri ve kan içindeki elleri herşeyi açıklıyordu.
Hala nefes nefese olduğunu farkettiğimde yanına ilerleyip bir kolunu omzuma attım ve ayakta durmasına destek oldum.
Bu yaptıklarının mantıklı bir açıklaması olmalıydı.
Onu cesetlerin arasından olabildiğince hızlı geçirmeye çalışırken kusma ihtiyacımı bastırmaya çalışıyordum. Daha önce hiç bu kadar fazla ceset arasında kalmamıştım. Zaten daha ilk bugün birini öldürmüştüm ve böyle şeylere alışık değildim!
![](https://img.wattpad.com/cover/16561698-288-k183220.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Kalp
Historical FictionBir prenses düşünün. Olduğu şey yüzünden dışlanmış , kendi ailesi tarafından bile zarar görmüş. Yapayalnız. Ve o bir arayış içinde. O bir ev arıyor, ait olduğu yeri arıyor. Bir de bir kolyesi var , mühürlü. O mührü kırmalı.. ama bu kırılması gereke...