Handaki odamızda belirdiğimizde daha kendime gelme fırsatı bulamadan güçlü bir kişi kolumdan sertçe tutup beni kendisine çevirdi.
Çevrilmenin etkisiyle hafifçe sendeledikten sonra beni tutan kişiye öldürücü bakışlarımı fırlattım.
"Nereye kaybolduğunu sanıyorsun, ha!" diye bağıran Leon beni bakışlarıyla kül edebilirmiş gibi bir öfkeyle bakıyordu.
"Hiçbir yere kaybolduğum yok. Usta'nın yapmamı istediği bir görevi yerine getirdim o kadar. Hem seni niye ilgilendiriyor! Nereye kaybolursam kaybolurum!" diye sinirle cevap verdim.
Daha birşeyin sevincini düzgün yaşayamadan sinirlerimi bozuyordu.
"Ne demek 'seni niye ilgilendiriyor'! Sen-" diye bağırmaya devam eden Leon bir anda bir kişi tarafından geri çekilince sözleri yarıda kaldı. Çekilmenin etkisiyle kolumu bırakan Leon onu çeken kişiye dönüp yakalarını kavradı.
"Tanrı aşkına Alec! Bir kere de bizi bölmesen olmuyor mu? Birşey konuşmaya çalışıyordum." diye gürlerken Adelaide'in bakışlarını üstümde hissedince dönüp ona baktım.
Kafasıyla onları gösteriyor ve bakışlarıyla onları ayırmamız gerektiğini ima ediyordu. Kafamı salladıktan sonra onlara yöneldik.
"Bu senin konuşma anlayışın mı Leon! Bir bayana öldüresiye bakışlar atmak ve suratının ortasına gürlemek! Tanrım, hiç ayarın yok. Dağdan gelmiş gibi davranıyorsun!" diyen Alec, yakalarını çoktan Leon'dan kurtarmış ve üstüne atlamaya hazırlanıyordu.
"Seni lanet olası! Sana dağdan gelmek ne demekmiş göstereceğim!" diye dişlerinin arasından konuşan Leon da onun üzerine atlamaya hazırlanırkan Adelaide'le aralarına girdik.
Onun yüzü Alec'e, benim yüzüm Leon'a dönüktü ve kollarımızı bir engel gibi onların arasına koymuştuk.
"Bu kadar yeter." dedik aynı anda ve otoriter bir ses tonuyla.
Bir süre öfkeli bakış yarışması oldu. Kimseden çıt çıkmıyor, sadece birbirimize bakıyorduk. Kimsenin de pes edesi yok gibiydi.
Bir anda gelen gülme sesleriyle hepimiz bakışlarımızı o yöne çevirdik.
Usta duvara yaslanmış kahkahalarla gülüyordu.
"Ah, siz çocuklar.. Yaşınız büyüyor ama siz hiç büyüyemiyorsunuz." dedikten sonra kafasını iki yana sallayarak ve hala güler bir şekilde odayı terketti.
Bunun üzerine ortam biraz yumuşamıştı. Herkes sakinleşmeye başlıyordu.
Benim Usta'yla yalnız konuşmam gerektiği için kapıya yönelmiştim ki belirli bir kişinin sesiyle durdum.
"Gene nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sertçe konuşan Leon'a arkamı dönmeden cevapladım.
"Usta'yla bir konuyu konuşmam gerekiyor." dedim ve yürümeye devam ederken maskemi çıkarıp yanından geçtiğim masanın üstüne bıraktım. Sonra da kapının yanında asılı duran pelerinimi giyip kafamı kapattım. Malum artık kendimi açığa vurduğum için bu halde gezemezdim.
"Hey Anna, beni bekle Usta beni birşey için görevlendirmişti de geçerken seni de bırakabilirim." diyen Alec'in bana yetişmesini bekledikten sonra beraber çıktık.
Bir süre sessizce yürüdük. Usta handa değildi ve Alec'in bana eşlik etmesinden memnundum, bu karanlıkta yalnız başıma ve bu elbiseyle yürümek tehlikeliydi.
"Ee, Alec.. Neymiş bakalım bana söylemek istediğin?" diye ona imalı bakışlar atarak sordum.
Bu cümlenin üzerine afallayan Alec, savunmaya geçer bir hal aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Kalp
Ficción históricaBir prenses düşünün. Olduğu şey yüzünden dışlanmış , kendi ailesi tarafından bile zarar görmüş. Yapayalnız. Ve o bir arayış içinde. O bir ev arıyor, ait olduğu yeri arıyor. Bir de bir kolyesi var , mühürlü. O mührü kırmalı.. ama bu kırılması gereke...