"Leon!" diye yanına ulaştığımda bir kez daha bağırdım.
Bacağımdaki acıya aldırmadan hızla yanına çöktüm ve arkamdan gelen Adelaide'in yardımıyla Leon'un döndürdük.
Yüzü.. bembeyazdı. Elim istemsiz olarak maskesinden açıkta kalan yanağına gitti. Soğumaya başlayan tenini hissettiğimde elimi hızla çektim.
"Yardım çağırın! Birileri şifa büyücülerini bulsun hemen!" diye bağırdım içeri doğru. Birkaç kişi bu tarafa doğru gelmeye başlamıştı bile.
"Ben Usta'yı getirmeye gidiyorum. Gizli odada olmalı." Diyen Adelaide koşarak uzaklaştı.
"Sen.. Leon'a ne yaptın!" diyen ukala ve sinirli sese doğru döndüm.
"Ben hiçbirşey yapmadım Giselle. Şu an bu tartışmanın sırası değil. Görmüyor musun Leon ne halde?" diye sordum. Ben konuşurken üzerime atılmaya hazırlanan Giselle'i tanımadığım ama onun grubundan olduğunu düşündüğüm iki kişi kollarından tutup onu götürmeye başladılar.
"Seni pislik! Bunu ödeyeceksin! O soylu kıçın korunsun diye Leon ne hale geldi. Daha önce hiç yaralandığını bile görmemiştim!" diye bağıran Giselle'in sesi uzaklaştığında rahat bir nefes verdim.
Soylu olduğumu da nereden anlamıştı? Neyse bunu sonra düşünürdüm..
Biraz beklemeden sonra Alec ve bir kişi daha gelip Leon'u yerden kaldırıp uzaklaşmaya başladılar.
Ben de yavaşça ayağa kalkarken durduklarını gördüm. Tam ne oldu diye soracaktım ki Alec kafasını çevirip beni cevapladı.
"Leon'u odasına götürüyoruz Usta ve Adelaide gelene kadar onun başında duracak biri lazım. Anna sen gelir misin?" diye sordu aceleyle.
İlk başta kime dediğini anlamasam da sonradan bana dediğini anladım. Bir anda isim değiştirmek zordu. Anna ismine alışmak zaman alacaktı.
Kafamı olumlu anlamda salladım ve peşlerine koyuldum.
Bir süre ilerlemeye devam ettik. Merdivenler benim için sıkıntı olduğu için biraz geride kalmıştım.
Odaya ulaştığımda Alec'i yalnız başına kapı önünde beklerken gördüm.
"Onu yatağa yerleştirdik. Şimdilik başında dursan yeter." Dedikten sonra gitmesini bekledim ama o bir şey söyleyecekmiş gibi durmaya devam etti. Ona soran bakışlarla baktım.
"Şey.. acaba Leon'u buraya benim getirdiğimi Adelaide'e söyleyebilir misin.." diye mırıldandı.
Ne yani Alec Adelaide'den hoşlanıyor muydu?
"Tanrım Alec, ondan hoşlanıyor musun?" diye inanamaz bakışlarla sordum.
Alec bir anda savunmaya geçer gibi bir hal aldı.
"Hayır.. hayır. Ondan hoşlanmıyorum. Sadece o kaza yaşandığı günden beri ona yardımcı olmaya çalışıyorum. Bir takım özür dileme yolu gibi düşün. O bizi çoktan affettiğini söylese de sanırım ben kendim bunu yeterli bulamıyorum. Zaten grubumuzdan bir tek ben bunu ciddiye aldım.. Yani en azından Adelaide bilirse-" diye açıklıyordu ki onu kestim.
"Tamam Alec anladım. Ona söylerim ama bunun bir şey değiştireceğini sanmıyorum." Dedim. Tam itiraz edecekti ki ona izin vermeyip hızla devam ettim.
"Tanrı aşkına Alec! İçeride ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan bir adam var ve sen burada bana gelmiş Adelaide'le aranızı yapmamı istiyorsun. Bunu başka zaman konuşuruz şimdi git artık!" diye sinirle konuşunca daha fazla bir şey söylemedi ve kafa sallayıp uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Kalp
Tarihi KurguBir prenses düşünün. Olduğu şey yüzünden dışlanmış , kendi ailesi tarafından bile zarar görmüş. Yapayalnız. Ve o bir arayış içinde. O bir ev arıyor, ait olduğu yeri arıyor. Bir de bir kolyesi var , mühürlü. O mührü kırmalı.. ama bu kırılması gereke...