Bölüm 5

3.5K 155 11
                                    

İlk mektubun başında babamın adını gördükten sonra dayanamayıp diğer mektupları da önüme almış ve saatlerce o mektupları okuyup babamın onlara ne cevap vermiş olabileceğini çözmeye çalışmıştım.

İlk başta başka birinin babam adına cevap vermiş olabileceği ihtimalini düşünsem de bu ihtimalin olmadığını anlamam uzun sürmedi. Çünkü babam her kimle mektuplaşıyorsa o kişi yeni mektup yolladığında babamın ona yolladığı bir önceki mektuptan ona bir kesit yolluyordu. Sanki mektubunu okudum ve bu da yeni emirlerin dermiş gibi.. O mektuplardan kesitlerdeyse babamın el yazısı vardı. O el yazısını nerede görsem tanırdım.

Mektupların fazla olması yetmezmiş gibi bir de herşeyden üstü kapalı bahsediliyordu. Onların ne anlama geldiğini çözmek ise ayrı bir uğraştı. Göz kapaklarım da ağırlaşmaya başlamıştı..

--

Kapımın tıklatılma sesiyle uyandım ve yerde olduğumu farkettim. Tanrım! Burada uyuyakalmış olmalıydım. Hemen ayaklandım ve geceliğimi silkeledim.

Güneş de tepede iyice yükselmişti. Bu da demek oluyordu ki normal uyanış saatimi fazlasıyla geciktirmiş, bir de üstüne şüphe uyandırmıştım.

"Irina?" dedi kapının ardından soğuk bir ses.

Jelena..

Beni alması için o gönderilmiş olmalıydı. Eminim bu durumdan son derece rahatsızdı.

Hızla yerden dağılmış mektupları ve notlarımı alıp mücevher kutuma tıkmaya yönelirken seslendim.

"Jelena, acaba hizmetçilere sıcak su getirmelerini söyleyebilir misin? Dün çok yorulmuşum balo muhteşemdi. Sıcak bir banyo bütün yorgunluğumu alıp götürecektir eminim." diye yapmacık bir tatlılıkla seslendim.

Yüzünde oluşan 'sen bana emir mi veriyorsun' bakışını tahmin edebiliyordum. Birşey söylememesini umarak kıyafet dolabıma yönelip bugün giyeceğim elbiseyi seçmeye koyuldum.

Tahmin ettiğim gibi de birşey söylemedi ama her zamanki homurdanışını yaptı ve gidişini belli eden, yere sinirle basan ayak sesleri uzaklaştığında derin bir nefes aldım. İçeri girip bir de şüphelenmesini istemiyordum.

Etekleri normalden hafif daha kısa olan lila bir elbisede karar kıldım. O odaya kesinlikle bir daha girecektim ve bu sefer eteklerimin kirlenmesine göz yumamazdım. Sonuçta her yerden bir pislik- pardon Florentin fırlayabilirdi.

Jelena'nın gidişinden çok geçmeden odama sıcak su geldi ve küvetime dolduruldu. Rahat bir banyo yaptıktan sonra küvetten çıkıp elbisemin içine girdim ve elbisemle uyumlu sade bir maske taktım. Saçlarımı örüp özel günlerde kullandığım büyük olanı değil, normal tacımı taktıktan sonra mektupları da cebime koyup odadan çıktım.

Kahvaltı salonuna indiğimde ortalık son derece sessizdi. Sakince kahvaltımı edip salondan ayrıldığımda ise bu sessizliğin fırtına öncesi sessizlik olduğunu düşünmeye başlamıştım. Babamla bir kavga yaklaşıyordu..

Saray koridorlarında bir süre amaçsızca dolaştıktan sonra hizmetçilerden birine herkesin nerede olduğunu sordum. Bu sıradaysa içimden bir ses gizli odaya gitmemi söylüyordu.

Hizmetçi, Florentin'in beni bahçede çay içmek için beklediğini ve babamın oraya gitmem konusunda kesin emirleri olduğunu söyledi.

Bu Florentin kesinlikle deliydi. Bu soğuk havada bahçede çay içmek de ne demekti. Bizi donarak öldürtmeye mi çalışıyordu.

Babamla bu emirleri konusunda her ne kadar konuşmak istesem de sonuçta o benim babam olduğu kadar kralımdı da ve kralın emirlerine karşı gelinemezdi.

Mühürlü KalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin