Odamın önüne geldiğimde Odette'in endişeli bir şekilde kapımın önünde durduğunu gördüm. Beni gördüğünde koşarak gelip önümde durdu.
"Babanız.." diye söze başladı. Bunu duymamla beraber odama dalıp hazır bekleyen küvete girdim. Bu şekilde başlayan bir cümle kesinlikle başımın belada olduğunun bir kanıtıydı.
Odette hızlıca yıkanmama yardım ettikten sonra ben giyinirken o anlatmaya başladı.
"Sanırım biri sizi şu Brandon denen askerle ahırlardan saraya yürürken görmüş ve Krala iletmiş. Kral kendisi bizzat gelip döndüğünüzde çalışma odasına uğramanızı istedi." diye tek nefeste konuşan Odette yatağımın kenarına oturup sakinleşmeye çalıştı.
Normalde bir hizmetçinin böyle birşey yapmasına izin vermezdim. Saray çalışanlarına birer köpeklermiş gibi davranmayı sevmiyordum ama herşeyin de bir sınırı vardı. Odette ise benim ikinci annem gibiydi. Küçüklüğümden beri üzüldüğümde, kızdığımda, yaralandığımda hep yanımda Odette vardı ve benimle hep o ilgilenirdi. Gerçek annemle geçirdiğimizden daha fazla beraber zaman geçirmemiz de bu durumun oluşmasını sağlamış olabilirdi tabii..
O yüzden şu an beni koruduğu için saraydan atılmaktan çok benim için endişelendiğini biliyordum. Bir yıldır her sabah Brandon'la çalışmaya gittiğimde beni o idare ediyordu. Ne yaptığımızı söylemesem de buna saygı duyuyordu.
Eğer babam bizzat geldiyse işler iyice çığrından çıkmış demekti..
Birinin bizi izlediğini hissetmiştim ve doğru çıkmıştı. O kişi de hemen babama yetiştirmiş olmalıydı.
"Sakinleşebilirsin Odette. Merak etme birşey olmayacak. Babamı bilirsin çok katıdır ama birşey gördüğünü iddia eden birine değil öz kızına inanır." diyip sıcak bir şekilde gülümserken saçımın önden iki tutamını alıp ördüm ve geri kalanını açık bıraktım. Babam bu saç modelini nedense çok seviyordu. Şirin görünmeliydim ki en az zararla o odadan çıkabileyim..
Tacımı takıp maskemi de uyumlu bir maskeyle değiştirdikten sonra babamın çalışma odasına gitmek için odayı terkettim.
Kapıdaki iki muhafız beni görünce önümde eğilerek selam verdiler. Kapıyı çalmak için kapıya yaklaşıyordum ki muhafızlardan biri önce davrandı. Babamın içerden de duyabileceği bir ses tonuyla konuştu:
"Kralımız da sizi bekliyordu Prenses Irina." diyip diğer muhafızla beraber ikili kapıyı açtılar.
İçeri girdiğimde babam kafasını kaldırmış beni bekliyordu. Kapılar kapatılırken ben de hafifçe eğilerek selam verdim. Babamsa hiçbir şekilde selam vermeyip masasının önündeki koltuğu işaret etti.
Gidip oturdum. Odaya girdiğimden beri her hareketimi dikkatle izliyordu ve bu beni çok rahatsız etmişti.
Yüzüne baktım ve konuşmasını bekledim.
"Irina, yüzünü göremez olduk. Duyduğuma göre her sabah erkenden kahvaltını edip gününü kütüphanede, bahçede ve at binerek geçiriyormuşsun. Annen de ben de seni özledik. Özellikle annen yüzünü görememekten yemez içmez oldu. Sabahlarını bizimle geçirmelisin. Ailemiz birlikteyken daha mutlu." dedi ve zoraki bir şekilde gülümsedi.
Kesin bunları ona annem söyletmişti. Söylediklerini duyan biri sevecen bir baba olduğunu düşünebilirdi ama o sevecenlik gözlerine ulaşmıyordu. O mu beni merak edip özlemişti? İçimden bu duruma alayla güldüm.
"Sizinle vakit geçirmeyi ben de istemiyor değilim babacığım ama günün erken saatlerinde hava çok güzel ve temiz oluyor. O yüzden erkenden kahvaltımı edip at binmeye gidiyorum sonra da dolaşmaya çıkıyorum. İki yıl içinde evlenip ana krallığa gideceğim için buranın güzel havasının tadını çıkarmak istedim. Sizi üzdüysem lütfen beni bağışlayın niyetim asla sizi kırmak olmadı sevgili babacığım." diyip sıcak bir şekilde gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Kalp
Tarihi KurguBir prenses düşünün. Olduğu şey yüzünden dışlanmış , kendi ailesi tarafından bile zarar görmüş. Yapayalnız. Ve o bir arayış içinde. O bir ev arıyor, ait olduğu yeri arıyor. Bir de bir kolyesi var , mühürlü. O mührü kırmalı.. ama bu kırılması gereke...