Gözümü açmadan önce rahat bir yatakta yattığımı hissettim. O kadar zaman hücrenin sert zemininde yattıktan sonra bu yatak gerçekten iyi gelmişti.
Uykuya dalmadan önce gerçekleşen olaylar bir anda beynime doluştu. Yaşlı adam, yanında iki kişiyle ortaya çıkıp beni kurtarmıştı. Peki ya Brandon'a ne olmuştu?
Öğrenmenin tek bir yolu vardı..
Yavaşça gözümü açtım. Nedense karnımdaki yarayı hissetmiyordum.
Sağlam kolumdan destek alarak doğrulmaya çalıştım. Karnımda sadece çok az bir sızı vardı. Rahatlıkla doğrulabilmiştim. Ellerimi karnıma götürdüm ve birşey hissedemedim. Üstümde ise hayatım boyunca giydiğim türden pahalı kumaştan bir elbise yerine orta sınıfın giydiği tarz olarak düşündüğüm bir elbise vardı ve saçlarım da temiz durumdaydı. Biri beni yıkamış mıydı?
Odada birinin varlığını hissettiğimde etrafa bakınmaya başladım ama kimseyi göremedim. Ben de farklı bir yol denemeye karar verdim.
Gözümü kapattım ve kendimi hissettiğim kişiye odakladım. Nerede olduğunu bulduğumda gözümü açtım.. ama karşımda kimse yoktu. Perdenin gölgesi dışında.. Perdenin gölgesi mi?
Bir dakika ben böyle bir yöntemi nereden öğrendim? Tanrım gene mi karışıklık..
Gölgeye baktığımda bunun perdenin gölgesi olamayacak kadar garip durduğunu farkettim. Ayrıca akşam vakti gölge burada ne arıyordu.
Bu işte bir gariplik vardı. Gölgeye dik dik baktım. Evet hissettiğim kişi oradaydı.
Başımı dikleştirdim, soğuk ve kendimden emin bakışlarımı takındım.
"Ortaya çık." dedim sertçe.
Bir anda gölge garip bir şekilde yükselmeye başladı. Bu sırada şekil değiştiriyordu. En sonunda bir adam belirdi. Pelerini yüzünden suratı görünmüyordu. Vücudu yapılı ve güçlü duruyordu. Florentin bunun yanına bir hiç kalırdı. Adam kollarını kavuşturmuş kaskatı bir şekilde duruyordu.
Tek kaşımı kaldırarak adama baktım. Daha demin yaptığı ne ilginç bir büyüydü öyle.
"Sen kimsin?" diye bu sefer daha yumuşak bir sesle sordum.
Bu sanırım yaşlı adamın yanında gelen kişilerden biriydi. Büyü gücünü hala çok az hissedebiliyordum.
"Usta seni bekliyor." dedi soğuk bir şekilde. Sorumu görmezden gelmişti. Kaba..
Bir cevap vermek için ağzımı açacağım sırada karşıdaki aynayı farkettim. Sol gözüm kafamın bir kısmını kaplayacak şekilde sargılanmıştı. Ellerim, ayaklarım , kırılmış kolum ve bacağımın da aynı durumda olduğunu farkettim. En azından artık kıyafetlerim vardı.
Yaralarımla kim ilgilenmişti acaba.. Bacağım normal şekilde duruyordu ve kolumdan artık bir kemik fışkırmıyordu. Bir şifacının işi olmalıydı. Acaba o kız mı..
Bulunduğum durumu hatırladım ve sinirle tuhaf adama döndüm.
"Bu halde nereye gitmemi bekliyorsun?" diye çıkıştım. Bu sert çocuk tavırları sinirimi bozuyordu.
Hiçbirşey demeden bana doğru gelmeye başladı ve ben daha 'ne yapıyorsun' diye soramadan beni kucakladığı gibi odadan çıkardı.
"İnsan bir sorar. Ne yaptığını sanıyorsun?" diye tekrar sinirli bi şekilde konuştum. Aynı zamanda pelerinin altından suratını görmeye çalışıyordum.
Hiçbir cevap alamadım. Ben de kafamı çevirip geçtiğimiz koridorları seyretmeye başladım.
Binadan dışarı çıktığımızda artık meraktan ölmek üzereydim. Kafamı tekrar ona çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mühürlü Kalp
Historische RomaneBir prenses düşünün. Olduğu şey yüzünden dışlanmış , kendi ailesi tarafından bile zarar görmüş. Yapayalnız. Ve o bir arayış içinde. O bir ev arıyor, ait olduğu yeri arıyor. Bir de bir kolyesi var , mühürlü. O mührü kırmalı.. ama bu kırılması gereke...