Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!
Okulun ilk döneminin bitmesine sayılı günler kalmıştı ve ben de devamsızlık hakkım olduğu için o günlerde okula gitmeme kararı almıştım. Üniversite hayatımın ilk yılının ilk dönemini acısıyla tatlısıyla atlatmıştım, darısı diğer yıllara ve diğer dönemlereydi.
Bu akşam bütün arkadaşlarla toplanıp Meryem'in evinde buluşacaktık. Uzun zamandır ilk kez hastane nöbetine kalmayan Meryem, bunun şerefine hepimizi evine davet etmişti. Bu davete ise kutsal teras adını koymuştu. Bunun nedeni Meryem'in evinin devasa bir terasa sahip olmasıydı ve söylenildiğine göre teras enfes bir manzaraya sahipti. Ayrıca o terasta tarihten beri -yani kendi tarihinden beri- sürekli bir dedikodu dönerdi ve bir efsaneye göre o terasta yapılan her dedikodu bir gün mutlaka gerçeğe dönüşürdü. Bizim kızlardan bu efsaneyi ilk duyduğumda gülmekten kendimi alamamıştım ama yine de Meryem'in evinin terasını ilk kez göreceğim için gerçekten çok heyecanlıydım.
Akşamüzeri Biber'deki kütüphaneye gitmiştim. Bu kütüphane kimsenin odak noktası olmadığından gelen giden pek olmuyordu ve açıkçası bu da benim işime geliyordu. Ne kadar az insan, o kadar çok sessizlikti bana göre.
Kütüphaneye gelmemin nedeni kitap okumak istememdi. Bu kez kurgusal bir kitap değil de mesleğimle ilgili teknik bilgiler içeren bir kitap okuyordum. Teknik bilgileri okurken anlayabilmem çok önemliydi ve buna rağmen evde okuduğumu anlamamam için adeta büyük bir çaba sarf eden bir Berke vardı, en sonunda beni evden kaçırmayı başarmıştı. Tabii beni kaçırmadan önce uçkuruna sağlam bir tekme yemekten de geri kalmamıştı. Bunu hak ettiğini kendisi de biliyordu ama tam bir geri zekâlı olduğu için hak ettiğini sonuna kadar inkâr ediyordu. Bu çocukla başım ezelden beri dertteydi zaten!
Kaç saattir kitap okuduğumu bilmiyordum fakat şu anda bulunduğum sayfa sayısından burada epey bir vakit geçirdiğimi tahmin edebiliyordum. Açıkçası biraz sıkılmıştım da. Bu yüzden bugünlük bilgi kotamı doldurduğumu düşünerek kitabı kapattım. Tam ayağa kalkıyordum ki telefonumun o melodik sesi kulaklarımı doldurdu. Arayan Meryem'di. Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Efendim Meryem?"
"Neredesin balım?"
"Kütüphanedeyim. Biraz kitap okudum ve şimdi de eve dönüyordum."
"Hım... Hangi kitabı okuyorsun bakayım?"
"Mesleğimle ilgili bir kitap. Tatil sürecinde biraz bilgi depolamanın fena olmayacağını düşünmüştüm."
Meryem telefonun gerisinden kıkırdadı, "Almina bilmem farkında mısın ama yakında sana 'inek' demeye başlayacağım. Sendeki bu okul ve okuma aşkı beni benden alıyor."
"Maalesef inek olmaya mecburum. Bunu yapmazsam hiç şansım yok. Ayrıca neden çalışkan öğrencilere inek denildiğini de anlamış değilim. Bence eşek denilmeli. Vallahi eşeklerin ineklerden çok daha fazla çalıştıkları kesindir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PÂYİDAR
RomanceGökalp mahallesinde sonsuz aşkın ateşiyle kavrulan iki ayrı ruh... Almina, geçmişi acılarla dolu küçük bir kadındı. Bir gün ansızın yaşadığı şehir olan Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a taşınmış ve yıllar evvel kaybettiği babasının anılarının hâlâ soka...