PÂYİDAR | 39: Birtakım Tatlı Tesadüfler

37.5K 1.9K 1.3K
                                    

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

Günler çabucak geçiyordu. Aslında bana kalsa hiçbir gün geçmiyordu ama her yeni günde takvim yapraklarının birer birer eksildiğini görmek şaşıp kalmama neden oluyordu. Mesela artık resmen yirmi dört yaşındaydım. Yeni yaşıma girmemin üzerinden koskoca bir ay geçmesine rağmen hâlâ alışamamıştım.

Yirmi üçüncü yaşıma Bertan'la girmişken yirmi dördüncü yaşıma onsuz girmem beni bir miktar yaralamıştı. Bir mesajla dahi kutlamamıştı doğum günümü... Ya da belki de çalışıyordu ve işlerini yoğunluğundan unutmuştu bunu. Onu bu konuda anlayabilirdim. Bir diğer ihtimalse benden usandığıydı ve artık beni unutmaya çalıştığıydı. Ama bu ihtimali, geçtiğimiz aylarda bir gece attığı mesajla ortadan kaldırmıştı. Beni hala unutamadığını söyleyen adam, nasıl olurdu da doğum günümü kutlamazdı? Üstelik ben onsuz yeni yaşımın tadını bile çıkaramıyorken... Bu aralar da kafaya en çok taktığım şey bu olmuştu.

Aslında doğum günümü kutlama olayı bahaneydi. Ben onu istiyordum. Sürekli mesaj atmasını umuyor, yaşıyor olduğunu, orada bir yerlerde beni hala bekliyor olduğunu duymak istiyordum. Buna öyle ihtiyacım vardı ki... Beni gerçekten bırakma ihtimalini düşündükçe bir fenalık geliyordu bana; öfkeleniyordum, ağlayacak gibi oluyordum ve bedenimi ateş basıyordu.

Aralık ayındaydık, yeni yıla girmemize sadece birkaç gün kalmıştı ve ben yeni yıla Bertan'sız girecek olmanın hüznünü hissediyordum içimde. Evde yalnız kaldığım an Bertan'ı düşünerek deliriyordum. İşte bu yüzden yalnız kalmak istemiyordum. Elimde sürekli bir uğraş vardı ama olmuyor, olmuyor ve olmuyordu. Okulda hocalarımı dinleyemiyordum, derslerime odaklanamıyordum, okuduğum kitaba bile kafamı tam anlamıyla veremiyordum. Üç yüz sayfalık romanın iki yüz doksan sekizinci sayfasında olmama rağmen baş karakterlerin adlarını bir türlü ezberleyememiştim. Üstelik benim gibi okuduğu kitap karakterlerini, üzerinden ne kadar yıl geçerse geçsin unutmayan bir insandan söz ediyorduk. Akıl makıl kalmamıştı artık bende. Bu evden çıkmaya ihtiyacım vardı. Belki de biraz yürüyüş yapmalıydım.

Dışarıda sulu kar yağıyordu ve hava buz gibiydi. İstanbul'un Anadolu yakası, Avrupa yakasına kıyasla çok daha soğuktu. Bu yüzden dışarı çıkıp çıkmamakta bir an tereddüt ettim ama daha sonra soğuğun iyi gelebileceğini düşünerek bu tereddüdümü ortadan kaldırdım.

Arkadaşlarım buraya uzak oldukları için sürekli gelemiyorlardı yanıma. E Selin ablam desek, o zaten kreşteydi. Onun da bir sürü işi vardı. Kreşler yılbaşı gününde tatil olmasına rağmen orada da yılbaşı hazırlıkları yapılırdı. Özellikle çocuklara ve ailelerine çeşitli hediyeler hazırlamak işin en zahmetli kısmıydı ve ben daha sınıf süslemelerini saymıyordum bile... Ama itiraf etmeliyim, Selin ablam gibi el becerileri kuvvetli olan kadının elinden mükemmel yılbaşı etkinlikleri çıkmıştı. Ona bu etkinlikleri hazırlamasında ben de yardım etmiştim evde. Bildiğiniz oturup kağıt kesmiş, süslemiş ve boyamıştık. Bu bir yandan keyifliydi ama bir süre sonra sıkan bir uğraşa dönüşüyordu. Üstelik Selin ablamın sınıfı üç yaş grubu çocuklardan oluştuğu için daha zordu. Çünkü üç yaş grubu çocuklarının ince motor becerileri henüz tam oturmadığı için kesme, katlama ve boyama gibi işlemleri doğru düzgün yapamıyorlardı. Böylelikle bütün iş Selin öğretmenlerine kalıyordu. Kolay değildi on minik yavruyla uğraşmak...

PÂYİDAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin