PÂYİDAR | 30: Görev İçin İlk Davet

26.5K 1.6K 537
                                    

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

Sessiz sessiz seyreden bakışlar... Aramızda geçen tek şey buydu. 

Büyük ve ferah olan salonda bir köşeye büzülmüş oturuyordum. Tam karşımdaki tekli koltukta bir padişah edasıyla oturan Salih Kalenderoğlu vardı; hemen yanındaki koltukta, gözlerimin içine içine bakan Sevgi Kalenderoğlu oturuyordu; onun yanında, sebepsizce herkesin yüzünü inceleyen Kerem Kalenderoğlu yerini almışken; Bertan Kalenderoğlu ise tıpkı annesi gibi gözleriyle beni didik didik ediyordu. Kalenderoğlu ailesi tek bir sırada, bense onların tam karşısındaydım. Şu durumda kendimi, büyük bir topluluğun önünde çıplak kalmış gibi hissediyordum. Utanmasam devekuşu misali kafamı koltuk minderlerinin arasına saklayacaktım. Allah'ım, nelerle sınıyorsun beni!

Ne onlar konuşuyordu ne de ben. Sadece birbirimize bakıyorduk. Nasıl utanıyor ve çekiniyor olduğumu bir ben bilirdim, bir de Allah bilirdi. Ben daha bu insanlarla konuşamazken, gelen misafirlerle nasıl konuşacaktım? Hepsi Bertan domuzu yüzündendi! Ona buraya gelmemek için yalvarmıştım ama o her zamanki uyuzluk gösterisini sergileyerek beni dinlememişti! Ama ona gösterecektim gününü... Hele bugünü sağ bir şekilde atlatayım, onun cezasını kendi ellerimle verecektim!

"Sohbetinize de doyum olmuyor canım ailem," diyen Kerem sessizliği bozan ilk kişi oldu. "Bir konuşuyorsunuz, bir konuşuyorsunuz aman... Başım şişti yani, az sussanız keşke."

Normal şartlarda olsa bu kinayeye gülmem gerekirdi ama şu an şartlar benim için hiç de normal değildi. Sessiz gibi gözüksem de içimde ne fırtınalar kopuyordu, kimsenin haberi yoktu. Kerem'in bu ani çıkışı dakikalardır sebepsizce gözlerime bakan Bertan'ı harekete geçirmeyi başarmıştı. Kerem'in kafasına sert bir tokat indirdi.

"Kes sesini! Büyükler konuşurken küçüklere laf düşmez." Bu adam ciddi miydi yahu? Ya da şizofreni başlangıcı falan mı vardı? Biz hangi ara konuşmuştuk ki? Eve girdiğimden beri hoş geldin, hoş buldum dışında başka kelam etmemiştik. Sahi, buraya geleli ne kadar olmuştu? Beş saat? Beş hafta? Beş ay veya beş yıl? Belki de beş dakika.

Kerem isyanla ağabeyine bakarak parmağıyla beni gösterdi, "O benden daha küçük bildiğin üzere canım ağabeyciğim."

"Ama o lafa atladı mı?"

Kerem bu sefer de somurttu, "Hayır."

Bertan, "O zaman kes sesini." diyerek tekrar bana döndü. Bu ne kadar da saçma bir muhabbetti böyle? Böyle mantıksız bir hareket yaptığı için Bertan'a manasızca baktım. Ama bu manasız bakışım anında pişman olmama sebebiyet verdi çünkü bir anda salak gibi sırıtmaya başladı. Bu adam bu kadar sinir bozucu sırıtmak zorunda değildi. Aklından neler geçiyordu bilmiyordum ama düşündükleri hayra alamet değil gibiydi. Beni rezil edecek bir şey söylememesi için içimden dualar etmeye başlamıştım bile.

PÂYİDAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin