Kimsenin olmadığı, sadece ikimizin nefes alış verişini duyabildiğimiz bir yerdeydik.
Ona sürekli hayretle bakıyordum. Sanki gerçek değilmiş gibi, sanki her an uçup gidecekmiş gibi...
"Benim yanımdan ayrıldığın, yani hasta olduğum günden anlatmaya başlat..."dedim gözlerimi yere sabitleyince.
Dirseklerimi bacağıma koyarak ellerimi birleştirdim ve elim yan bir şekilde, işaret parmağımı burnuma dayayarak, baş parmaklarımı çeneme yerleştirdim.
"Önce bir konuşsaydık.."
"Bilmeye hakkım var. Yanıp tutuşuyorum"dedim hala yere bakarak.
Gözlerine baksaydım ağlamaya başlardım belki. Dayanamazdım. Bunca zaman sonra uzunca gözlerine bakmak yorardı...
"Peki... O gün... Senden ayrıldığımda... Son kez sarıldığımızda... Gidiyord- Hayır yapamayacağım! Özür dilerim!"diyerek anlatmayı yarım bıraktı ve ağlamaya başladı.
Ne olduğunu anlamadım, eski pozisyonuma geri dönüp Rose'a baktım.
Eliyle yüzünü saklayarak sessizce ağlıyordu. Ben ne zaman onu ağlarken görmüştüm?..
"Ağlama diyemeyeceğim, ağla"dedim ve kendime çekip omzumda ağlamasını sağladım.
Elmacık kemiğim başının üstünde dururken gözümden düşen yaşlar, yanağımda yol çizerek saç diplerine akıyor ve bir damlacık halinde orada duruyordu.
Ne kadar aptalsınız? Size diyorum, gözyaşlarım...
Yavaşça sırtını sıvazladım. Ağlaması kesilince geri çekildi.
"Özür dilerim..."
"Senin bir suçun yok ki, niye özür diliyorsun?"dedim saçlarını düzeltirken.
"Seni bıraktığım için.."
"Rose... Bu senin suçun değildi diyemem, ya da derim, bilmiyorum... Kafam karışık ve senin suçlu olabileceğini hiç düşünmüyorum. Eğer neler olduğunu bilmezsem, net birşey söyleyemem.. Şimdi anlat hepsini.. Neler oldu?"
Ellerini bir araya getirip bacaklarının arasına aldı.
"O gün senden ayrıldığımda, yurda gelmeme çok az kalmıştı... Nasıl olduğunu anlamadım. Arkamdan birisi aniden burnuma birşey tuttu ve ondan sonrasını hatırlamıyorum. Gerçekten... O an bana neler yaptı hiç bilmiyo-"
"Senin istemeyeceğin birşey mi yaptı?.."dedim sözünü keserek. Alacağım cevaptan korkuyordum...
"Hayır, şanslıyım ki öyle birşey olmadı. Kendime geldiğimde gerçekten hiç tahmin etmediğim bir yerdeydim. Bir evdeydim. Ama bizim yurtlar kadar lüks ve konforluydu. Ayrıca binanın en üst katında olmalıydık. Cidden, camdan aşağı baktığımda insanları göremiyordum bile."
"Sonra?"
"Sonrasında, evde tek olduğumu fark ettim. Birileri gelir diye düşündüm. Ama hiç kimse gelmedi. İnanabiliyor musun? Kimse yoktu, kimse gelmedi. Kamera koyup koymadıklarına baktım ama o da yoktu. O evde tek başımaydım. Ve aylarca tek başıma kaldım. Kapılar kitliydi. Pencereler açılabilmesine rağmen atlayamazdım da. Benim için çok büyük bir sorundu anlıyor musun? Ne yapacağımı bilemiyordum. Orda aylarca kalmama rağmen hiç açlık çekmedim, bir sürü yiyecek depolamışlardı. Ve bu beni gerçekten şaşkına uğrattı. Banyoyu kullanabiliyordum, televizyon izleyebiliyordum, yemek yiyiyordum, temiz ve yeni bir sürü kıyafet vardı, kalabileceğim bir oda vardı... Hayret ettim.. Kaçırılan birine böyle mi yapılırdı. İnanamıyordum. Anla beni Jimin... Tek başıma, aylarca, bir evde, yaşadım... Sen olsan ne tepki verirdin? Açık konuşmak gerekirse... Kendimi öldürmeyi düşündüm.. Ama yapamazdım, çünkü bir gün ordan çıkacağıma inanıyordum. Eve kimse gelmedi. Kapıyı çalan olmadı. Biryere bırakılmış herhangi bir not yoktu. Televizyonu açtığımda öldüğüm hakkında haberler çıkıyordu sürekli. Onun yerine çizgi film açıp izledim. Çünkü sadece haber kanalları ve çizgi film kanalı vardı. Psikolojik baskı yapmaya çalıştılar ve başardılar da. Rüyalarıma girdiniz. Ve seni çok mutlu gördüm. Sanki yokluğumda seviniyormuşsun gibi. Böyle hissettiğim zamanlar hemen mutfağa gidip bıçağı bileğime dayıyordum ve gözyaşlarına boğuluyordum. Kötü zamanlardı. Hapiste gibiydim. Dış kapıya defalarca vurmama rağmen hiçbir ses gelmedi. Kapının yanına oturup, o kata birilerin gelip gelmediğini anlamaya çalışıyordum. Sesleri duymaya çalışıyordum. Buna rağmen hiçbir ses gelmiyordu ve ben tam anlamıyla çıldırıyordum. Şaka gibiydi. Orda ne kadar durabilirdim ki? Ölene kadar orada duracak gibi gözüküyordu. Her gün o evden çıkma yolu aradım. Sürekli kaçmaya çalıştım. Fakat yapamadım. Olmuyordu. Hiçbir şekilde oradan ayrılamıyordum. Kendimi aşağı atacak halim yoktu ya... Ama çarşafları birbirine bağlayıp, bir ucunu da belime geçirerek camdan duvara tutunarak gitmeyi düşündüm. Fakat o kadar yüksekteydik ki bunu yapmam imkansızdı... Şaka gibi gelsede aylar sonra bir şey fark ettim. Gerçekten de en üst kattaymışım ve sadece bir karış üstümde teras varmış. Yani camdan çıkıpta yukarı atlayabilirmişim. Lanet olsun ki bunu ne zaman fark ettim! Ve ne yaptım biliyor musun? Bir kağıt kalem alıp, ' Kaçamayacağımı sanan ezikler, geberin!..' yazdım. Daha da yazmak isterdim ama bir an önce kurtulmak istiyordum. Kağıdı salondaki masaya bıraktım ve hiç beklemeden camı açtım. Çok korkutucuydu... Biraz uğraştıktan sonra yukarı çıkmıştım. Birkaç kere ayağım kayıyordu fakat hâlâ yaşıyorum. Terasa çıktığımda, aşağı inebileceğim bir merdiven aradım fakat terasın kapısını binaya kapatmışlar. Yani oradan da giremezdim. Yangın merdiveni vardı evet. Fakat kilitliydi ve basamaklar küçük küçük kaplumbağalarla doluydu. Ne alaka ise bir sürü kaplumbağa vardı. Her neyse.. Bir şekilde gitmem gerekiyordu, ama önümdeki bu iki yoldan da gidemezdim. Ben de kapıyı kırmaya karar verdim. Binanın içine girebileceğim kapıyı. Ha bu arada telefonum da yoktu. Onu da söyleyeyim. Köşede sopa gibi paspasımsı birşey vardı, onu alıp kilidi kırmaya çalıştım. Birkaç kere denedikten sonra açıldı kapı. Binanın içine girdiğimde küçük bir erkek çocuğu ile karşılaştım. Burada ne yaptığını sordum. Annesi geldi arkasından, beni görünce şoka uğradı resmen. O evden nasıl çıktığımı ve hemen buradan kaçıp gitmemi söyledi. Dediğini yaptım. Asansöre bile binmeden merdivenlerden koşarak indim. Ve dışarı çıktığımda ise... Ağlamaya başladım... Aylar sonra dışarı çıkmak çok farklı gelmişti. Ve bir akıllılık yapıp, benim için bırakılan kıyafetlerin ve kişisel eşyaların arasından, peruk ve şapka almıştım. Kapıdan çıkmadan önce onları takmıştım. Ve hemen hâlâ durduğunu sandığımız yurdumuza gittim. Kimse olmayınca buraya geldim işte. Zor günlerdi... Günlerim yemek yapmak, yemek yemek, uyumak, çizgi film izlemek ve kaçış yolu aramak ile geçiyordu... Ben aslında sana çok yakındım, ama bir o kadar da uzaktım. Varken yok gibiydim..."
Birşey diyemedim. Bunca yaşadığı şeyden sonra mantıklı bir şey söyleyemezdim ona. Üzgünüm Rose...
"Ne diyeceğimi bilemiyorum"
"Farkındayım... Ama artık önemli değil, şunu merak ediyorum; eskisi gibiyiz, öyle değil mi?"dedi yaşlı gözlerle bakarken.
"Ciddi misin? Ben senin hayaletinle konuşuyordum sürekli seni görüyordum etrafta, kapıya geldiğinde bile halisülasyon gördüğümü sandım. Seni unutmadım, unutamam ki..."dedim.
Elini tuttum ve ayağa kalktık.
"Şimdi geri dönelim ve bizimkilere de olanları anlatalım. Kızları da çağırırız ve-"
"Sakin ol Jimin"diyip güldü.
"Biliyor musun, gülüşünü çok özlemişim..."
Yüzünü eğdi.
"Hadi gidelim... Peruğu sizin kapının önüne atıpta geldim buraya. Korkacaklar şimdi."
"Hâlâ aynı neşendesin, hiçbir eksilme yok... Bu güzel, beklesin bizi güzel günler..."
"Kafiyeli oldu"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜF |Kim Taehyung|
FanfictionIyi insan olmayın. Bu hayatta iyi insan olmayın. Iyiler kaybediyor. Size bu tecrübemi kısaca anlatayım; Ben Kim Taehyung. Kişiliğimle ilgili sadece yardımsever biri olduğumu söyleyebilirim. Çok çok önceden bir kızla karşılaşmıştım. Tamamıyla plansı...