Kitap 1 - 2.Bölüm: Qilin Saldırısı

7.3K 609 76
                                    

Bu bölüm güzel yorumlarından dolayı emja123 adlı okuyucuya ithaf edilmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı ve Aiden babasıyla ormana gidip, ağaç kesmeye başladığından beri bir ay geçmişti.

Sabah kalkıp, babasıyla beraber kahvaltı yaptıktan sonra yine ormana doğru yürümeye başladılar. Bu sefer her zamankinden daha fazla ilerlemişlerdi, ormanın iç kesimlerine doğru 50 metre yürüdükten sonra Huan, sağlam gözüken bir ağacın önünde durdu. Tam oğlu ile baltalarını ağaca geçirecek iken güçlü bir kükreme duydular.

'Raaaooorr'

Bu tanıdık kükremeyi duyan Huan, hemen Aiden'e bakıp bağırmaya başladı.

"Hemen kaç Aiden!! Bu bir Qilin."

Kükremeden sonra çalıların arasından, 2 metre uzunluğunda, mavi kürklü, kafasındaki delici boynuzlar ve ayak parmaklarındaki devasa pençeleri ile ejderhaya benzeyen bir Qilin çıktı.

Huan hemen Qilin'in önüne geçerek Aiden'i bağırmaya başladı. "Hadi Aiden daha ne bekliyorsun hemen kasabaya doğru kaç!!"

Aiden, babasının dediklerinden sonra gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
Çünkü babasının ne demek istediğini anlamıştı. Huan, Qilin'i oyalarken onun hayatını kurtarması için kaçmasını istiyordu.

Aiden, hüzün ve korku dolu bir ses tonuyla babasına karşılık verdi. "Ama baba ya sen ölü-"

Huan, hemen Aiden'in sözünü kesti ve oğluna yaşlı gözlerle bakarak son cümlelerini söylemeye başladı.

"Seni seviyorum Aiden, asla pes etme, senden güçsüz olanları küçük görme ve her zaman merhametli devran. Bana söz ver Aiden, günün birinde bir ölümsüz olacağına dair söz ver!"

Aiden'in gözleri, bu konuşma ile dolmuştu. İnanç ve irade dolu bir ses tonuyla bağırmaya başladı.

"Söz veriyorum baba, kesinlikle ölümsüz olacağım! Seni çok seviyorum baba!"diye bağırdıktan sonra hemen arkasına dönüp son hızda kasabaya doğru koşmaya başladı. Bu furum onun için çok zor olsada elinden gelen hiçbir şey yoktu. Ne Qilin'i öldürecek ne de babasını kurtaracak gücü vardı.

Aiden aralıksız 10 dakika boyunca koştuktan sonra sonunda kasabayı çevreleyen surları görmeye başladı.
Surların üzerinde ki muhafızlar, Aiden'in batı kapısına doğru koştuğunu gördüklerinde hemen kapıyı açmışlardı. Aiden kapıdan adımını attığı anda bağırmaya başladı ve yere yığıldı.

"Yaratık! Yaratık! "

Aiden'in bağırışlarını duyan kasaba halkı, hemen çocuğun yanına koştular. Muhafızların lideri olan orta yaşlı, sakallı bir adam, hemen öne atılarak Aiden'in omuzlarından tutarak kaldırdı.

"Sakin ol evlat! Sadece ne olduğunu anlat."

Aiden lidere bakarak, endişeli bir şekilde olanları anlatmaya başladı.

"Ormanda babamla beraber, tam ağaç kesmeye başladığımızda, karşımıza bir Qilin çıktı. Babam, benim kaçmam için Qilin'i oyalayacağını söyledi. Lütfen efendim babamı kurtarın!"

Lider, Qilin lafını duyduktan sonra hemen muhafızlara bakarak bağırmaya başladı.

"Hemen silahlarınızı hazırlayın! Ormana gidip Qilin'i öldürmemiz gerekiyor, yoksa Qilin patikayı takip edip kasabaya saldıra bilir."

Aiden, tekrar dizlerinin üzerine çökerek, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Muhafızların lideri olan adam, Aiden'in durumunu görünce üzülmüş ve sadece teselli edebilmişti.

"Merak etme evlat, babanı kurtaracağız. Senin şimdi bizimle ormana gelip Qilin'i en son nerede gördüğünü göstermen gerekiyor. Hadi kalk ayağa."

Aiden, adamı kafasıyla onayladıktan sonra göz yaşlarını silip, muhafızlarla beraber Qilin'i en son gördüğü yere doğru yürümeye başladı. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Qilin'i gördükleri yere varmışlardı. Ancak, ne Qilin'i ne de Huan'ı bulabilmişlerdi, sadece yerde bir miktar kan ve çevredeki ağaçlarda da bir kaç tane pençe izi vardı.

Muhafızlar, kan izini takip ederek yürümeye başladılar. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra bir mağranın önünde gelip durdular. Mağradan hafif bir kan kokusu yayılıyordu. Muhafızların lideri önden ilerliyor ve onun hemen arkasından da diğerleri onu takip ediyordu.

Mağranın içerisine doğru biraz yürüdükten sonra kan kokusu daha da yoğunlaşmaya başlamıştı. Kısa bir süre daha yürüdükten sonra sonunda Qilin'in bulunduğu yere gelmişlerdi.
Qilin, muhafızları gördüğü anda ileri atılarak bir pençe savurdu, muhafızlar hep beraber mızraklarını öne doğru savurarak pençe saldırısını durdurdular ve hiç zaman kaybetmeden mızraklar ile birlikte Qilin'e doğru saldırıya geçtiler.

Qilin, mızraklar tam onu delip geçecek iken sağa doğru zıplayarak kurtuldu ve bir pençe daha savurdu.
Muhafızlar, bu sefer savunmasız yakalandıkları için, pençe saldırısını durduramadılar ve aralarından bir kaç tane muhafız ağır bir şekilde yaralandı. Geri kalan muhafızlar yaralanan dostlarının etrafını sararak savunma pozisyonuna geçtiler ve saldırmak için en uygun anı beklemeye başladılar.

Aradan on nefes almaya yetecek kadar zaman geçtikten sonra saldırma sırası artık muhafızlara geçmişti. Qilin, bir pençe daha savurmak için hazırlanırken, kalbini delip geçen bir mızrak hissetti ve daha nasıl öldüğünü anlayamadan 2 metrelik, cansız bedeni yere yığıldı.

Muhafızlar kimin Qilin'i öldürdüğünü gördüklerinde şaşırmadan edememişlerdi. Qilin'i öldüren kişi, ormanda yaratığın yerini göstermesi için yanlarına aldıkları, kızıl gözlü çocuktu. Bu çocuk Aiden'den başkası değildi.

Aiden, yaralanan muhafızlardan birinin mızrağını almış ve yaratık tam pençe savuracak iken mızrağı yaratığın kalbine sokmuştu. Yaratığı öldüren Aiden, arkasını dönüp Qilin'in yarısını parçalayarak yediği cesete doğru yürümeye başladı.

Cesetin yanına geldikten sonra dizlerinin üzerine çöktü. Şuanda ses telleri yırtılana kadar bağıra bağıra ağlamak istiyordu, ancak onun babasına verdiği büyük bir söz vardı.

"SÖZ VERİYORUM BABA! Günün birinde kesinlikle bir ölümsüz olacağım ve ölümünün bir hiç uğruna olmasını engelleyeceğim!"

Mr.Ksasuke

Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin