Bu bölüm -KANKILER- ve YusufErenKupal adlı okuyuculara ithaf edilmiştir.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Aiden, gözlerini kapattı ve ölmeyi bekledi. Fakat bir anda dehşet verici bir aura patlaması ile birlikte Huan, suratına bir tekme aldı. Aiden, gözlerini açtığında karşısında maskeli bir adam duruyordu.
"Son anda yetiştim evlat..."
Huan tekmeyle beraber birkaç yüz metre öteye savruldu. Kemik kırılma sesleri, Huan'ın acı dolu inlemelerini bastırıyordu. Maskeli figür, Aiden'e sevgi dolu bir bakış attı ve Huan'ın savrulduğu bölgeye doğru ilerlemeye başladı. Bakışları sertleşmişti. Öfkeli olduğu her halinden belliydi. Aurası vahşi bir hal almıştı. Huan'dan iliklerine kadar nefret ediyordu.
Huan, bir ağuz dolusu kan kustuktan sonra bedeni hızla iyileşmeye başladı. Maskeli figür, Huan'ın yanına geldikten sonra yavaşça maskesini çıkardı. Huan'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bedenini bir anda büyük bir korku kaplamıştı. Adam, kaşlarını çattı. Suratında nefret dolu bir ifade vardı. Huan, adamın gözlerine baktıkça ruhunun sıkıştığını hissediyordu.
Adamın gözlerinden bir damla yaş süzülerek toprağa düştü. Öfkeden elleri titriyordu. Bedenine hakim olamıyordu. "B... Ben sana kızımı teslim ettim. Fakat sen onu benden kapardın. Onu kandırdın ve bir hiç uğruna öldürdün! Oğlumu, Kenyu'yu öldürdün! Daha 2 yaşında bile olmayan kızını babasız bıraktın! Şimdi bunların bedelini ödeyeceksin Huan!" adam titreyen sesiyle söyledi. Konuşurken gözlerinden birkaç damla daha göz yaşı akmıştı.
Huan'ın gözlerinden korku okunuyordu. Elleriyle kendini geriye doğru sürüklemeye başladı. "Hayır! Hayır! Sen buna cesaret edemezsin!" Huan, korkuyla haykırdı. Çaresizce yerde sürünüyordu. Bedenindeki yaralar hızla iyileşmeye devam ediyordu fakat ölüm korkusu tüm bedenini ele geçirmişti. Yıllardır Chei klanından ve bu adamdan kaçmak için Tarikata sığınıyordu. Böyle bir zamanda ortaya çıkacağını hiç düşünmüyordu.
Huan, korkuyla geri çekilirken maskeli adamın aurası bir anda katlanarak arttı. "Ben Chei klanının lideri, Ainz Chei! Bu gün seni yaptıklarından dolayı öldürecek ve parçalara ayıracağım!" Ainz, nefretle kükredi.
17 yıl önce...
Ainz, odasında her zamanki klan işleriyle meşguldü. Önünde bir yığın parşömen vardı. Yapacak ve ilgilenecek çok fazla işi vardı. Bunlara rağmen yüzünde sevinçli ve bir o kadar da heyecanlı bir ifade yerini almıştı. Bir hafta önce kızının doğum yaptığını öğrenmişti. Nasıl olurda sevinmez ve heyecanlanmazdı?
Bu gün klan işlerini bitirdikten sonra Mavi Ejder imparatorluğuna, kızının yanına gidecekti. Torununu görecek ve kızıyla bir süre zaman geçirecekti. Her ne kadar büyük bir klanın lideri olsada o hala bir babaydı. Aynı zamanda bir dede!
Güneş yavaş yavaş yerini Ay'a bırakmaya başladı. Gökyüzünde kara bulutlar toplanmaya başlamıştı. Bu büyük bir fırtınanın habercisiydi. Şimşekler havada uçuşuyordu. Bir anda yağmur yağmaya başlamıştı. Ainz, tüm klan işlerini bitirmişti. Soğuk Kanat imparatorluğundan ayrılmadan önce, son bir kez eşinin mezarını ziyaret etmek istiyordu. Üzerine buz rengi cübbesini geçirdi. Cübbenin arka tarafında 2 adet devasa kılıç motifi vardı. Kılıçların çevresinde farklı semboller işlenmişti. Sembolden mistik bir his yayılıyordu.
Ainz, uzun bir yürüyüşün ardından mezarlığa ulaşmıştı. Yağmurdan dolayı tamamen ıslanmıştı. Fakat yağmur onu iyi hissettiriyordu. Eşinin mezarının önüne geldi ve cübbesinden bir gül çıkartıp yavaşça mezarın üzerine bıraktı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Yuima..." Ainz, özlem ve hasretle söyledi. Konuşurken sesi titriyordu. Yüzünde kaybetmenin verdiği hüzünlü bir ifade vardı.
"Merhaba Yuima, yine ben geldim. Seni çok özledim. Sana güzel bir haber getirdim. Bir torunumuz daha oldu. Yuari, bir hafta önce doğum yaptı. Şimdi onun yanına gideceğim. Torunumuzun bir erkek olduğunu öğrendim. İsmini Aiden koymuşlar. Keşke sende hayatta olsaydın ve onu görebilseydin..." Ainz, konuşmaya devam ederken göz yaşlarına hakim olamıyordu. Eşini çok seviyordu. Ne kadar yaşlanırsa yaşlansın sevgisi katlanarak artmıştı. Her ne kadar birçok savaşa katılmış güçlü bir yetişimci olsada eşinin karşısında her zaman bir çocuk gibi kalmıştı.
Eşini kaybettiği gün derinden sarsılmıştı. Tüm hayatı alt üst olmuştu. Saf duygularını kaybetmişti. Geriye sadece acımasız gözüken bir adam kalmıştı. Yinede eşinin mezarına ne zaman gelse o saf duygularını tekrar kazanıyordu. Ainz, uzun bir süre konuşmaya devam etti. Ay, en tepedeki yerini almıştı.
Gökyüzünden, bardaktan boşalırmışçasına yağmur yağıyordu. Şimşekler gökyüzünde uçuşuyordu. Ainz, ayağa kalktı ve tam ayrılacağı sırada mezarlığa koşarak bir adam girdi. Adam, hemen Ainz'in önüne geldi ve saygıyla eğildikten sonra nefeslenmeye başladı. Yüzünde korku ve telaşlı bir ifade vardı. Ainz'in kaşları çatılmıştı. "Sebas, sana yalnız gideceğim dememiş miydim? Sen klan işleriyle meşgul olmalısın. Burda ne arıyorsun?" Ainz, sorgulayıcı bakışlarla sordu. Sebas, onun en güvendiği adamı ve kişisel kahyasıydı. O yokken klan işleriyle meşgul olması için Sebas'ı geride bırakmıştı.
Sebas'ın yüzündeki korku, yerini hüzünlü bir ifadeye bıraktı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Ainz'in kaşları daha da çatıldı. Yüzü ekşimişti. "Söyle Sebas! Ne oldu?" Ainz, öfkeyle sordu. "Efendim, birkaç saat önce çok kötü bir haber geldi. Kızınız Yuari..." Sebas, konuşmaya devam ederken Ainz bir anda sözünü kesti. "Yoksa torunuma bir şey mi oldu?"
Sebas, göz yaşlarına hakim olamıyordu. Dizlerinin üzerine düştü ve titreyen sesiyle konuşmaya başladı.
"Hayır efendim, torununuza hiç bir şey olmadı. Yuari ve Kenyu bu gün öldürülmüşler!"Ainz'in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bedeni bir anda titremeye başladı. Aurası istemsiz bir şekilde vahşi bir hal almıştı. Sebas, nefes alamıyordu. "Onları kim öldürdü?" Ainz, öfkeyle haykırdı. Yumruğunu sıktı ve Sebas'a geçirdi. Sebas birkaç on metre sürüklendikten sonra ancak durbilmişti. "Kim yaptı! Onları kim öldürdü?" Ainz, bir kez daha nefretle haykırdı. Kızı ve oğlu Kenyu, onun bu hayattaki en değerli varlığıydı. Eğer onlar olmasaydı çoktan acımasız ve vicdansız bir adama dönüşmüş olurdu.
"Huan! Damadınız Huan Claus, onları öldürdü efendim!" Sebas, güçlükle söyledi. Ölüm korkusu tüm bedenini sarmıştı. Sebas, Ainz'in kişisel kahyası olsada aslında eski bir dostuydu. Ainz, onun birçok kez hayatını kurtarmıştı.
Ainz'in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Huan mı?" istemsizce sordu. Huan'ın bunu neden yaptığını anlayamıyordu. Yüzünde nefret dolu bir ifade yer aldı. Gözleri mavi renkte parlıyordu...
Ainz, Huan'ı saçlarından tuttu ve sert bir tekmeyle havaya uçurdu. Huan'ın acı dolu çığlıkları, tüm Rumiza kasabasında duyuluyordu. Ainz, bir kez daha Huan'ın önünde belirdi. Huan'ın elini kavradı ve bir parmağından tutup sertçe bastırdı. "Bu parmağınla mı torunuma dokundun?" Ainz, öfkeyle haykırdı. Huan, acı içerisinde kıvranıyordu. Ainz, Huan'ın parmağını bir anda çekti. Huan'ın parmağını koparmıştı. Kan oluk oluk akarken Ainz, Huan'ın ağzını açtı ve parmağı zorla ağzına koydu. Hemen ardından diğer parmağıda kavradı ve çekti.
"Yoksa bu parmakla mı torunuma zarar verdin?" Ainz, bir kez daha öfkeyle haykırdı. Parmağı zorla Huan'ın ağzına tıktıktan sonra bir parmağı daha tuttu ve çekti. "Yoksa bununlamı torunuma dokundun?"
Bikaç dakika içerisinde Huan'ın sol elinde hiç parmak kalmamıştı. Hepsi ağzındaydı. Ainz, bu sefer Huan'ın sol kolunu kavradı ve bir anda çekti. Huan'ın sol kolu Ainz'in ellerindeydi. Huan, acı dolu çığlıklarla kıvranıyordu. Ainz, soğuk bir kahlaha attıktan sonra ileri atıldı ve bu sefer Huan'ın sağ parmaklarına geçti. Fakat tam bu sırada dehşet verici bir aura patlaması duyuldu.
Mr.Ksasuke
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]
Fantasy👑ÖLÜMSÜZ KRAL 👑 🌟Kitap 1: Santara'nın Çırakları🌟 Dünya büyük bir savaş içerisindeydi. Orklar, elfler, cüceler, goblinler, devler ve insanlar aynı tarafta mücadele ediyorlardı. İblislerin efendisi olan Kara Lord, Dünya'da bulunan 6 ırkı karşısın...