Bir anda odada maskeli bir figür belirmişti. Adam maskesini çıkardı ve Ares'e bakarak konuşmaya başladı. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. "Hayır, şuanda bunu yapamayacak kadar güçsüz. Fakat o Kara Buz Tanrıçasının oğlu! O benim torunum..."Ares, ciddi bir ifadeyle adama baktı. "Dostum, o bir Omnia. Bunu Necromanger Tarikatının öğrenmemesi gerekiyor. Ruh gücü çok yüksek. Benim bile algılayamadığım bir seviyede. Kılıç Taosuna karşı büyük bir yatkınlığı var. Üstelik Kara Buz yeteneğine sahip. Kuzey Buz kıtasının efsanevi yeteneğine!" Ares heyecanla söyledi. Kuzey Buz kıtasında, şuanda Kara Buz yeteneğine sahip sadece 3 kişi vardı. Bunlardan birisi Kara Buz Tanrıçası Yuari idi.
Yuari, tüm kıtaya ününü yaymış efsanevi bir figürdü. O bir buz büyücüsüydü. Daha 18 yaşındayken imparatorluğun en büyük birliklerinden biri olan, Parlak Ay Büyücü birliğinde bir yönetici olmayı başarmıştı. İlerleyen zamanlarda hızla güçlenmiş ve Kara Buz yeteneğinde ustalaşmıştı. Tüm imparatorlukta tanınan birisi haline gelmişti.
Adam, bomba gibi bir kahkaha attı. "O gerçek bir Chei! O benim torunum." adam gururla söyledi. Daha sonra cübbesinden bir kolye çıkardı ve Ares'e fırlattı. Ares şaşkın gözlerle kolyeye bakıyordu. Buz rengi kolyenin üzerinde siyah bir kar tanesi motifi vardı. "Bu Yuari'nin kolyesi mi?" Ares merakla sordu. Bu kolye, Kuzey Buz kıtasında sadece Kara Buz yeteneğinde sahip kişilerde bulunan bir kolyeydi. Kolyenin ne alama gediğini ve kullanımını sadece onlar biliyordu.
"Evet dostum, bu kolye Yuari'ye ait..." adam hüzünle söyledi ve iç çekti. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti. "Mavi Ejder imparatorluğuna yerleşmeden önce bu kolyeyi bana teslim etmişti. Tüm konumunu, statüsünü ve gücünü geride bırakıp o aşağılık adamla bu imparatorluğa yerleşti. Lanet olsun! O adamı gerçekten çok seviyordu! Senden bir isteğim var Ares. Zamanı geldiğinde bu kolyeyi torunuma ver." adam hüzün aynı zamanda sinirli bir tonda söyledi. Huan'dan iliklerine kadar nefret ediyordu.
Bir torununun olduğunu duyunca çok sevinmişti. Fakat aradan 1 hafta geçtikten sonra kızının ve oğlu Kenyu'nun ölüm haberini almıştı. Bu onun için hayatının en zor anlarıydı. Eşini kaybettiği zaman bile bu kadar üzülmemişti. Kızı onun bu dünyadaki en çok değer verdiği hazinesiydi. Huan bu hazineyi çalmış ve yok etmişti! Yuari, Huan ile evlenmeye karar verdiğinde ilk önce buna karşı çıkmıştı. Fakat kızının ısrarları üzerine kısa süre sonra bu evliliğe saygı duymaya başlamıştı. O her daim kızının arkasında durmuş bir babaydı. Huan bu sıralarda Mavi Ejder imparatorluğunda bir Düktü. İyi işler başaran, yüksek bir statüye sahip güçlü ve kudretli bir yetişimciydi. Fakat aslında, karanlıklar ardında gizlenerek Necromanger Tarikatını yöneten bir uzmandı. Huan, tam bir yılandı. Koyun postuna saklanmış bir yılan!
Aiden, annesinin bıraktığı mektubu ve teknikleri boyutsal çantasına gönderdi. Bu teknikleri kullanmak için Kara Buz yeteneğini uyandırması gerekiyordu. Fakat Aiden, daha bu yeteneğin ne olduğunu bile bilmiyordu. Yavaş adımlarla merdivene yöneldi. Arkasına dönüp odaya bir bakış attıktan sonra merdivenlerden çıkmaya başladı. Annesinin intikamını almak için elinden gelen her şeyi yapacaktı.
Aiden, kulübeye son bir kez göz gezdirdikten sonra birkaç resim kağıdı ve küçükken kullandığı kalemleri yanına aldı. Bu kalemler onun en yakın arkadaşları olmuştu.Saldırı başlamadan önce kasabanın altındaki Necromanger mezarından kolyeyi çıkartması gerekiyordu. Aiden bir süre kasabayı turladı. Bu kasaba onun doğup büyüdüğü yerdi. Kasabada geçim sıkıntısı olduğu için pek fazla çocuk yoktu. Bu yüzden Aiden, genellikle yaşıtlarıyla değilde kendinden büyükler ile arkadaş olmuştu. Küçükken babası odun kesmek için ayrıldığı zaman kereste dükkanın sahibi Frank amcanın yanına gidip sohbet eder ve resim çizerdi. Resim çizmek onun en sevdiği hobilerinden birisiydi.
Aiden, mezarın girişinin nerede olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden ruhsal algısını serbest bıraktı ve çevresini kontrol etmeye başladı. Yer altında büyük bir alanın boş olduğunu hissedebiliyordu fakat hiçbir giriş bulamamıştı. Bir süre dolaştıktan sonra kasabanın doğusundaki tepeye doğru hızla ilerledi. Tepede kocaman bir ağaç vardı. "Bu ağaç Hayat ağacı ile aynı hissi veriyor. İlginç..." Aiden, sakince söyledi. Girişin ağacın altında olduğunu net bir şekilde hissedebiliyordu.
Ağacın gövdesinde bir el sembolü vardı. Aiden, elini kaldırdı ve sembolün üzerine koydu. Bir anda büyük bir gürültü ile yer altından sarmaşıklar fırlayarak Aiden'i sarmalamıştı. Sadece bir saniyeden kısa bir sürede tüm bedeni sarmaşıklar ile sarılmıştı. Sarmaşıklar yavaş yavaş Aiden'i toprağa doğru çekmeye başladı. Aiden, her ne kadar direnmeye çalışsada kımıldayamıyordu. Sarmaşıklar bir anda Aiden'i yer altına çekmişti.
Aiden, gözlerini açtığında geniş bir tünelde olduğunu anladı. Tünelin duvarlarında ve tavanında parlak mücevherler vardı. Aiden, yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Ruhsal algısını bir nedenden ötürü yayamıyordu. Bu yüzden tehlikelere karşı her an tetikteydi. Bir süre yürüdükten sonra büyük bir odaya çıkmıştı. Odanın ortasında sadece taş bir tabut vardı. Tabuttan yayılan aura Aiden'i aşan bir güçteydi.
"İmparator Alemi!" Aiden, şaşkınlıkla söyledi. Mezardan İmparator aleminin başlangıcında bir aura yayılıyordu. Aiden, temkinli adımlarla tabuta ilerledi. Tavuttan yayılan aura, ürkütücü ve bir o kadar da vahşiydi. Aiden, tabutun kapağını yavaşça araladı. Tabutun içerisinde iskeleti kalmış bir beden vardı. İskletin elinde bir kolye duruyordu. Aiden, zaman kaybetmeden kolyeyi tutup çekti. Aynı anda büyük bir kükremeyle yer sarsılmaya başladı.
"Neler oluyor?" Aiden, telaşla söyledi. Arkasından gelen öldürme niyetini hissettiği anda kılıçlarını kuşandı ve arkasını döndü.Karşısında devasa bir yılan duruyordu. Yılanın derisinde kurukafa sembolleri bulunuyordu. Yılan öfkeyle tısladı. Yılanın gözleri göz alıcı bir biçimde parladı ve söndü. Bir anda Aiden'in etrafını onlarca küçük yılan sarmıştı. Yılanlar çevik bir hareketle Aiden'e atılıyordu. Aiden, kılıcını her savurduğunda küçük bir yılanı 2 parçaya ayırıyordu. Fakat 2 parçaya bölünmüş olan yılanlar ölmek yerine kendilerini yeniliyor ve tekrar ileri atılıyordu.
3 saat boyunca sürekli olarak kılıcını savurmuş ve yılanları parçalamaya devam etmişti. Her öldürdüğü yılan, 2 yılan olarak tekrar geri dönüyordu. Etrafı binlerce yılan ile sarılmıştı. Bedeni yılanların kanlarıyla yıkanmıştı. Buna rağmen Aiden'in yüzünde şeytani bir gülümseme vardı. "Geliyorum seni pislik yaratık!" Aiden, kudretle haykırdı. Kılıçlarını boyutsal yüzüğüne yolladı ve devasa yılana doğru ilerlemeye başladı. Ona doğru sıçrayan her yılanı yakalayıp başka bir yere fırlatıyordu. Neredeyse devasa yılanın önüne gelmişti. Bir anda sarı yıldırımları aktifleştirdi ve devasa yılana doğru atıldı. Yılan, ağzını açıp Aiden'i tek hamlede yuttu. Birkaç saniye sonra yılanın bedeni patlayarak parçalara ayırılmıştı. Aiden, elinde yılanın kalbini tutuyordu.
"Pislik yaratık!" Aiden, öfkeyle söyledi. Yılanın kalbini bir kenara doğru fırlattı ve arkasını dönüp tünele doğru ilerlemeye başladı. Küçük yılanlar korkuyla kaçacak delik arıyorlardı. Aiden'in elinde bir Necromanger kolyesi vardı. "Seni bekliyorum baba..." Aiden, nefretle söyledi ve tünelden dışarı çıktı.
3 hafta sonra...
Aiden, devasa ağacın eteklerinden kasabayı izliyordu. Önünde bir resim kağıdı ve kalemleri vardı. Kasabayı bir süre seyrediyor ve resim kağıdına gördüklerini aktarıyordu. Tepeden tüm kasaba net bir şekilde görünüyordu. Aiden, 3 gündür bu resim üzerinde çalışmıştı. "Sonunda bitti..." sakince söyledi ve kağıdı kaldırıp resme baktı. Kasabayı neredeyse bire bir çizmişti. Bir anda yüzü ekşidi ve kasabanın girişine doğru baktı. Aynı anda büyük bir gürültüyle yer sarsılmaya başladı.
"Demek geldin. Şu işi bitirelim aşağılık herif..."
Mr.Ksasuke
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz Kral - Kitap 1: Santara'nın Çırakları [✔]
Fantasi👑ÖLÜMSÜZ KRAL 👑 🌟Kitap 1: Santara'nın Çırakları🌟 Dünya büyük bir savaş içerisindeydi. Orklar, elfler, cüceler, goblinler, devler ve insanlar aynı tarafta mücadele ediyorlardı. İblislerin efendisi olan Kara Lord, Dünya'da bulunan 6 ırkı karşısın...