X | on

4.1K 301 42
                                    

"Hey!"

Yürüyordum, yavaşça ondan uzaklaşıyordum ama sanki sesi iç dünyamı bırakmıyordu. Bırakmak istemiyor muydu?

"Orada dur," Sesi hem yakından geliyor gibiydi hemde uzaktan. Yürüyordum ya ondan mıydı?

Kafam mı güzeldi sahi?

"Beni duymuyor musun kızım?!"

Durdum. Beynim benimle bir oyun oynamıyordu, sesi peşimi bırakmıyordu çünkü beni çağırıyordu. Gerçek dünyadaydım, iç dünyamda değil. Kendime gelmeliydim.

Karanlık sokakta arabalar trafik lambaları yüzünden durmuş, kırmızı ışık ıslak asfaltı aydınlatır olmuştu. Büyük ihtimalle yolun ortasında duruyordu fakat hala arkama dönmemiştim, yanaklarımı ıslatan gözyaşlarımı görmesin diye miydi, yoksa beni çağırdığından emin olmadığımdan mı bilemiyordum.

"Ne tuhaf bir kızsın..." diye fısıldadığını duydum. Sessiz olması gerekiyordu galiba, duymamam gerektiğini biliyor olmalıydı fakat duymuştum.

"Sana yardım ettim," diye söze başladı ben hala ona arkam dönükken. "Benimle ödeşmek istersin diye düşündüm."

Yavaşça ona doğru dönmeye başladım. Yanaklarımda kuruyan gözyaşları kalbime batarken gözleri gözlerime sabitlendi.

"Daha sonra seni rahat bırakacağım, hatta evine bile bırakabilirim?"

"İstemiyorum." dedim bir çırpıda. Hangisini reddetmek istemiştim ki? Gözlerimi yumup geri açtım. "Yani ödeşebiliriz, ama eve bırakmanı istemiyorum."

Dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldığında yeşil ışık yandı. Arabaların kornası sokağı gürültüye boğduğunda Jimin hızla gelip bileğimden tuttu ve karşıdan karşıya geçerken, "Park Jimin geçiyor ama yeşil ışıkta arabalar geçemiyor." diye bağırdı.

O an elimde olmadan tebessüm ettim. Egosu vardı biraz, okşanmaması gereken ve onu asla yalnız bırakmayan. Her şekilde çekiliyordu aslında, başım ağrısa bile dinleyebilirdim onu sanırım.

Ne düşünüyordum ki? Çok saçma.

Mekanın tam önünde durduğumuzda bileğimi bırakmadan bana döndü. Dudaklarını birbirine bastırdığında dikkatimi çekmemesi için zorlukla gözlerine bakmayı sürdürdüm.

"Sarhoşmuş gibi gözükmeni isteyeceğim senden," diye fısıldadı. Kapıda bekleyen adamların duymamasını ister gibi. "Aslında çok basit, sen kafanı omzuma yaslayarak bana tutun, gerisini bana bırak." Gözleri onay almak istercesine yüzümü deldiğinde, "Okey?" diye sordu son kez.

Kafamı salladım.

"Okey."

Mekana girerken gözlerimi yummamı söyledi, ellerim pazularına tutunduğunda bu kadar kaslı olduğunu bilmiyordum. Şu an düşünmem gereken tek şey burada onunla ne yapıyor olmamdı, pazuları değil.

"Ve bir daha karşıma çıkmayacaksın, çıkmayacağım."

Belkide benimle son konuştuğu cümlesi buydu. Sıkıntı yoktu, ona alışmadan yalnızca beş dakika sonra ayrılacaktım yanından. Oyun gibiydi, geçmem gereken bir level vardı ve atlamama az kalmıştı. Bir kez olsun beni hatırlasın diye yapıyordum bu iyiliği.

Kokusu güzeldi bu arada, anlatmaya gerek yoktu.

Biraz yürüdükten sonra merdivenlerden çıkmaya başladık. Adımlarımı kontrol ediyor, kolunu tuttuğum bileğimden tutuyordu. Sonra yavaşça bir kapıyı açtığını hissettim, iki erkeğin oyun oynadığını belirten bağırışmaları anında kesildiğinde Jimin derin nefes verdi.

"Hyung..." diye başladı söze. Gözlerim yarı kapalı yarı açık bir şekilde etrafı süzmeye başladığımda aslında odada iki değil, altı kişi olduğunu, büyük ihtimalle Jimin'in Namjoon dediği çocuğa doğru baktığını düşündüm. "Kız sarhoş, ahtapot gibi koluma yapıştı ve katiyen bırakmıyor."

What the hell?

"Bende zorla evinin adresini öğrendim," Sıkıntılı bir şekilde nefesini verdi.

Oyunculuğunu geliştirmiş olmalı, diye geçirdim içimden. Etkileyici.

"Evine postalayayım, geri geleyim diyorum," dedi. "Nasıl?"

"Sen böyle bir adam değildin, chimchim."

"Sen sus, Taehyung."

"Hızlı olmalısın, biliyorsun değil mi?" diye sordu Namjoon dediği çocuk. "Sen yokken halledemeyiz."

"Biliyorum."

"Düzgün oyna şunu artık, Hyung!"

"En azından saygı çerçevesinde konuşuyorsun, kookie."

Kookie?

Şu kurabiye olan kookie?

"Kolumu bırakıp açabilirsin artık gözlerini."

Gözlerim hızla açılırken kolunu bıraktım. Arabasının önüne gelmiştik ve ben ne ara oradan uzaklaştığımızı bilmiyordum. Çok tuhaftı her şey, mesela benim ona yardım etmem ve arkadaşlarını bir odada toplanmış görmem. Hatta ve hatta Jimin'le konuşmuş olmam.

Hayat sırıtıyor muydu yoksa yüzüme? Yardım mı ediyordu? Sırf Jimin'e fake bir hesaptan yazdığım için bana yardım mı ediyordu ona ulaşabilmem için?

"Ahtapot dediğim için kusura bak," diye mırıldandı elini saçlarından geçirerek. "Kurtulmak için demek zorundaydım."

"Neyden kurtulmak için?"

"Sana ne?"

Kaşlarımı çattım. Bir anda ses tonu ruhsuz, bakışları düz ve ifadesi umursamaz olmuştu. Bir şey mi yapmıştım?

"Yani... yardımın için teşekkürler, şimdi gidebilirsin."

Başımı salladım ve yüzüne bakmadan yürümeye başladım. Sanırım yedi adım atmış olmalıyım ki arkamdan seslendi, tekrar.

"Adımı unut." Ses tonu yumuşamıştı şimdi. "Orada duyduklarını da unut, olur mu?"

"Hatırlamam için bir sebep yok, merak etme." Diye bağırdım duyabilmesi için.

Tanrım, çok saçmaydı.

Tanrım, çok saçmaydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
park jimin | close your eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin