XVII | on yedi

3.6K 407 35
                                    

Soluk borumdan yukarıya doğru uzanan bir el, boğazıma yapışmak için can atarken öylece bekliyordum. Kaçmıyordum ya da kendimi korumak için bir çaba göstermiyordum.

Adım sesleri kapının önüne ulaştığında nefesimi sesli bir şekilde verdim.

Jimin benim çocukluğumdu.

Bunu yıllar sonra aklımdan ilk defa geçiriyordum, neden bilmiyordum ama şu an her şey bitecek gibi hissediyordum. Bir daha yaşamayacak gibi.

Kapı yavaşça açıldığında gözlerimi yumdum, ecelim gelmiş bende ona kendimi teslim etmiş gibi bir senaryo bir kez daha beynimi ele geçirdiğinde güzel bir koku tam önümdeydi. Çok farklı bir koku.

"Gözlerini neden yumdun?"

Gözlerimi açtım. Karşımda onu dizlerinin üzerine çökerek tam yüzümün hizasında görmek küçük dilimi yutmama sebep olurken nefesimi tuttum.

Hatırlamadığı bir kızı kurtarmaya mı gelmişti?

Benimle ilgili hiçbir şey bilmiyordu, sadece elime pansuman yapmıştı ve bana siyah bir kağıda yazılı numara vermişti.

"Sen..." diye fısıldadı. "Elinde bardak kırılan kızsın."

Yutkunarak kafamı onaylarcasına salladım.

"Az kalsın araba çarpacak olan kız..."

Düşünceli tavrı kaşlarımı çatmama sebep olduğunda son söylediğini anlayamamıştım. Araba çarpacak?

Silkelenip ayağa kalktı.

"Ve bize inanmayan kız."

Aşağıdan gelen küfür sesleri kanımı dondurduğunda bakışları kapıya sabitlendi.

"Eve arka kapıdan girdim, aşağıda en az üç adam var."

Yutkunarak, "Neden geldin?" diye sordum. Boğazımın kuruluğu bana eziyet ederken bir bardak su istedim yalnızca.

Gözlerini gözlerime çevirip, "Başın belada, niye gelmeyeyim?" diye sordu. Kahverengileri bana daha önce hiç bu kadar güzel bakmayan bir çift göz gibiydi, farklı. "Beni tanımıyorsun."

"Yardım etmek için seni tanımama gerek yok."

Deja-vu?

"Evet-"

Eliyle beni susturarak, "Dur bir dakika." diye mırıldandı. Yavaşça kapıya doğru ilerlerken alt dişlerim dudağımı hapsine aldı. Yumruk olan ellerim ona tutunmak istedi fakat kim olarak? Bu kadar ona alışmış davranmamalıydım, beni hatırlamıyordu.

Beni unutmuş, hatırlamıyor olmalıydı.

Hiç beklemediğim bir anda bileğimden tutup beni gardrobuma kendiyle birlikte soktuğunda dolabın kapaklarını kapattı. Karanlık, kendi kokumun sindiği dolapta nefeslerimiz birbirine girerken bileğimi tutan elleri hiçbir anlam ifade etmediğini belirtir bir şekilde ellerimi sardı.

Nefesi kulağıma çarparken onu görmüyordum ve sanırım bu iyi bir şeydi şayet kırmızı yüzümü görmesini istemezdim.

"Kendini bana bırak."

Sıcak nefesi, soğuk bedenimde can buluyor gibiydi.

Yaralı tenimde çiçekler açıyor gibiydi.

Kırık kanatlarımı onarıyor gibi.

"Pekala..."

Odamın kapısı gürültüyle açıldığında elimi sıkıca tuttu. Kaçmamı istemiyor, onsuz hareket etmemem gerektiğini vurguluyor gibiydi.

"Nerede bu kız?!" Adamın bağırışları odada yankı bulurken ona eşlik eden ayak sesleri nefeslerimi bölüyordu.

Farklı bir adam sesi, "Kaçmış olamaz, değil mi abi?" diye sordu.

"Nereye kaçacak lan o?" diye alayla konuştu az önce bağıran. "Kimi kimsesi mi var onun?"

Yutkundum.

Jimin'in elleri ellerimi sımsıkı sararken tek güçüm onun gücüydü sanırım. O, adamın söylediklerini umursamıyormuş gibi sessizce yanımda dururken yavaşça dolabın kapağını açtı. Sesler birazcık uzaklaşırken iki adamın da balkonuma çıktıklarını gördüm.

Jimin kulağıma doğru fısıldadı. "Üç dediğimde uçuyoruz." Sıcak nefesini bir kez daha şakaklarımda hissettiğimde hiç beklemeden, "Bir." dedi ve beni hızla dolaptan çıkarıp koşmaya başladı. Odadan gürültüyle çıktık, arkama bakmadan koştuğum on saniyenin ardından evimin bahçesindeki yedi tane adamı görmek dudağımı kanattı.

"Eğer uçamıyorsak, koşarız."

On saniye, gözlerimi kapatıp açtığımda ve geriye yalnızca beş saniyenin kaldığı zaman birimi. Ne zaman ayrıldığını bilmediğim ellerim onun elleriyle buluştu, avuç içlerimiz birbirine tutunurken kırılan kapının gürültüsüyle bedenim titredi. Dün gece banyo yapıp kurulandığım bornozum yerdeydi, kaşlarım çatılırken hiç düşünmeden onu aldı. Ellerimiz bir an olsun bile ayrılmamışken, ne yapacağımızı umursamıyorken o bornozu elleriyle sıkıca tutarak boydan camlı olan bahçenin kapısını kırdı. Cam kırıklarının sesi sanki hoparlöre bağlıymış gibi evde yankılandığında yukarıdan gelen küfür bağırışları evin kapısının kırılmasına eşlik etti. Hızla Jimin'in camını kırdığı bahçe kapısından çıkarken arkamıza bakmadık, koştuk. Yüreğim ağzıma, saçlarım terden yüzüme yapışana kadar kaçtık.

Ben Mi-Cha Shin

Ailesi tarafından terk edilen, küçüklük arkadaşı Jimin tarafından unutulan, okulu bırakan ve evinde yalnız başına yaşayan kız.

Yaşamayı bilmeyen, öğrenmeye aç bir kız.

Jimin'e ulaşmaya çalışırken hayatıma zarar veren kız.

Her şeyi basit bir fake hesapla başlatan, bir barda elinde bardak kıran ve Jimin'in yardımını kabul eden kız.

Başıma gelenler, geleceklerin kaidesiyken yine de tutunacak bir dal arayan kızdım.

Belki pes edecek, belki etmeyecektim ama hikayemin sonunu elbette görecektim.

Peki ya hikayemin sonunu, siz görmeye hazır mıydınız?

Peki ya hikayemin sonunu, siz görmeye hazır mıydınız?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Selaaam! Buraya kadar okuduysanız ve eğer oy vermek istemiyorsanız bir emoji bırakın lütfen.

Hikayeyi hala anlamayanlar olmuş, biraz gizli tutmak istemiştim ve o gizliliği bu bölümden sonra yavaş yavaş bozuyorum.

❤️

park jimin | close your eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin