XXXII | thirty two

2.5K 224 39
                                    

Gözlerimi onun yüzünden çekip telefonumu yerden aldım. Bakışları hala üzerimdeydi, bir cevap beklediğini bildiğimden nefesimi sesli bir şekilde verdim.

"Önemli biri değil, bekleyebilir."

Kaşlarını havaya kaldırıp elini saçlarından geçirdi. Şimdi aklından bir şeyler geçiriyordu, acaba ne düşünüyordu? Bunu hep merak etmiştim, ediyordum.

"Ne o, sevgilin mi var yoksa."

Yüzümü buruşturdum. "Neden dengesiz davranıyorsun? Burcun ne senin?"

Güldü. "Konuyu değiştiriyorsun, yemezler."

"Konuyu değiştirdiğim yok, sadece sevgilim yok ve bu konu hakkında konuşmak istemiyorum."

Yüzündeki ifade ciddileşirken başını sallayarak arkasını döndü.

"Yara almışsın."

"Yara aldığım falan yok."

"Bu seni güçlü yapar, üzülme."

Ayaklarımı yere vura vura arkasından yürümeye başladım.

"Ciddiyim, bana güvenmelisin. Sevgilim olmadı ve yara almadım."

Bir anda yanından geçtiğim kapı açıldığında olduğum yerde zıpladım ve baş parmağımı damağıma vurdum.

"Ah, cidden. Varlığına alışamadım hala, kusura bakma."

Jimin omzunun üzerinden arkasına bakarken Namjoon'a döndüm. Yüzünde bir gülümseme belirmiş, gamzeleri yanaklarında oldukça güzel bir şekilde sergilenmiş ve elinde tuttuğu kağıdı katlamaya başlamıştı.

"Varlığıma ben bile alışamadım ki..." diye mırıldandım. Duyup duymamasına özen göstermeden oradan ayrılıp aşağı kata inmeye başladım. Boğazım kuruydu ve hala içmem gereken bir-iki bardak su vardı. Suyu severdim, hiçbir içecek içmez hep su içerdim.

Arkamdan Namjoon'un ne demek istedi, dediğini duymuştum. Jimin ise umursamaz bir şekilde ona; boş versene Hyung, o tuhaf bir kız, demişti.

Bunun bana hiçbir şey hissettirmemesi için ona kadar saydım. Gözlerimi kapatıp unutmalıydım, her zamanki gibi.

Oturma odasına geldiğimde Yoongi ve Hoseok'u kağıtlara gömülmüş bir şekilde buldum. Taehyung ise mutfaktaki masada oturuyor elindeki telefondan oyun oynuyordu. Hepsi çok iyilerdi ama Taehyung'ı görünce ekstra tuhaf hissediyordum.

Fazla iyimser, cana yakın olması ona nasıl hissettiriyordu bilmiyorum ama karşısındaki insana anında güven dalgasını iletiyordu. Hepsi birbirlerine benziyorlardı fakat aralarına girdikçe karakterlerinin ne kadar farklı olduklarını anlıyordunuz yani en azından ben öyle düşünüyordum.

"Niye orada dikiliyorsun, şey..." Taehyung alnına şaplak attı. "Adını hala bilmediğimize inanamıyorum, adın ne?"

Merdivenlerin başında dikildiğimi fark ettiğimde başımı sallayıp mutfağa doğru yürüdüm. Elindeki telefona düşürdüğü bakışlarından cesaret alarak üst dolaptan bir bardak çıkarıp sürahiden su doldurdum.

Birkaç yudumda suyu bitirdikten sonra, "Min Seo." diye mırıldandım.

Uydurduğum o kadar çok adım vardı ki artık ben bile karıştırıyordum. Gerçek adım Mi-Cha Shin olmasın rağmen sonradan Bae Hei olarak değiştirmiştim. Fake hesabımda ismim aynı olduğu için bunu artık kullanamaz, Jimin'in öğrenmemesi için çabalamalıydım.

Mırıldandı. "Kaç yaşındasın?"

"19."

"Voah, çok gençsin." Oyunu durdurup dişlerini birbirine bastırarak gülümsedi. "Çokta akıllı görünüyorsun."

"Teşekkür ederim, sende fazla iyimsersin."

Omuz silkerek oyununa geri döndü. Oyunda silahlar ve adamlar vardı, savaş oyunuydu. "Öyle olmak hoşuma gidiyor."

"Hım..."

Bardağı yıkayıp tezgaha geri bıraktım. Neden bu kadar rahatsız oluyordum bilmiyordum ama onların gözünün önünde çok fazla bulunmak istemiyordum.

"Sakin olman çok tuhaf," diye söylendi Taehyung. "Yani senin yerinde herhangi bir kız olsaydı bu yaşadıklarını çok büyütürdü."

Başımı sallayarak, "Belki." dedim. "Çok eşelememek en iyisi."

"Senin yerinde olsam bize sürekli soru yöneltirdim."

"Zaten kıza çok fazla soru yöneltiyorsun, serseri."

Donduğum yerden kıpırdanıp tezgaha yaklaşan Yoongi'ye baktım. Umursamaz ve baygın bakışlarıyla dolaptan bir bardak alıp hızlıca su doldurup içmeye başladı.

"Rahatsız olduğunu düşünemedim, Seo-shii."

"Aisshh." Yoongi Taehyung'ın eline şaplak atıp telefonu elinden düşürmesine neden olduğunda Taehyung, "Hyung!" diye bağırıp telefonu hemen eline aldı.

Uzaklaşan Yoongi'ye karşılık olarak, "Ölürsem bunun nedenini sana soracağım!" diye bağırdı.

"Ne olur Tae, gel ve sor."

"Aishhh, cidden fazla olmaya başladın Hyung."

"Bir şey mi dedin?" Yoongi omzunun üzerinden Taehyung'a bakıp gözlerini devirdi. Biasım olsaydı bu kişi kesinlikle Yoongi olurdu. Farklı kişilikleri hep ilginç bulur olmuştum.

"Ben gitsem iyi olacak." Mırıldanışıma karşılık Taehyung arkamdan seslendi. "Nereye gidiyorsun Min Seo-shii."

"Odaya çıkacaktım," dedim elimle merdivenleri gösterip. Yüzünü düşürdü. "Oyun oynardık hem uyumak için henüz erken değil mi sencede?"

"Ama-"

Jin'in sesi ve omzumun üzerindeki eliyle irkildim. "Uno oynayacaktık, sekiz kişi olduğumuzda oyun daha çok sarabilir."

Taehyung göz kırptı. "Katılıyorum."

Jin işaret parmağını Taehyung'a uzatıp kıkırdamaya başladı. "Çok kötü bir uno oyuncusu, ona oyunu anlatırken ve nasıl oynaması gerektiğini tembihlerken canımız çıktı."

"YAH!" diye bağırdı Taehyung. Yüzündeki sert ifade kıkırdamama neden olduğunda Hoseok'un sesini duydum.

"Kızı güldürmeyi başardın."

Jin omzumu sıktı. "Sana bir espri yapmamı ister misin?" diye sordu. "Ama ilk önce adını söylemelisin."

Taehyung benim yerime cevap verdi. "Min Seo."

"Senin küçüğüne ne adı verilir?" diye sordu Jin anında.

Hoseok salondan bağırdı. "Ne adı verilir?!"

Jin kahkaha attı. "Min Yeon." Hoseok'un ona eşlik eden kahkahasıyla Taehyung dişlerini göstererek kafasını geriye attı. Gülmemek için kendimi tutarken Yoongi'nin bile kıkırdadığını duydum.

Neşeli olmanın bir yolunu buluyorlardı ve bu çok motive ediciydi.

Neşeli olmanın bir yolunu buluyorlardı ve bu çok motive ediciydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
park jimin | close your eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin