XXVI | 26

2.9K 236 35
                                    

İçimde çığ gibi büyüyen merakın ardına gizlenmiş duygularıma uzanmak isterken sanki biri soğuk parmaklarını boğazıma geçirmiş, beni nefessiz bırakmıştı. Kanım hızlı bir şekilde damarlarımda akıyordu ve arada bir titreyerek gerçekliğe dönüyordum.

Kafamı omzumun üzerinden zar zor uzatıp mutfak kapısının yan tarafındaki saate baktım. Sabah beşe geliyordu ve hala hava aydınlanmamış, gökyüzü tüm sertliğini koruyordu. Gözlerimi ona diktim. Robot bir şekilde beni izlerken kollarını göğsünde kavuşturmuştu.

"Sana az kalsın çarpacak bir araba vardı," diye mırıldandı. Sesini daha çok çıkarmak istermiş gibi öksürdüğünde tek kaşımı kaldırdım. Neyden bahsediyordu? "Hatırlıyor musun?"

Beni tüm ciddiyetiyle izlerken yutkunarak başımı iki yana salladım. Elini ensesine atıp, "Tabii ya..." diye mırıldandı. Büyük ihtimalle benim duymayacağımı düşünmüştü ama duymuştum. Maalesef ki.

"Neyden bahsettiğini bilmiyorum ama bir şeyi hatırlıyorum, Park Jimin." dedim bir çırpıda. İçimden bu cesaretime gözlerimi pörtlettim, dışımdan ise sadece bakıyordum. Ruhsuzca. "Arkadaşınla evime gelmiştiniz, bir kağıt bırakmıştınız bana. Siyah bir kağıt, üzerinde yalnızca numara yazan bir kağıt."

Başını salladı. "Benim numaramdı."

"Neden?"

"Çünkü başına bir bela aldın," Gözleri artık gözlerime değil, ayak uçlarına bakıyordu. Açıklamak zorunda hissediyordu sanki kendini ama bir yandan da kararsızdı. Neden?

"Başıma bela-"

Sözümü keserek, "İstemeden bir bela aldın." diye tekrarladı. Her kelimenin üzerine basa basa söylediğinden yüzümü anlamadığımı belirtir bir şekilde buruşturdum. Sanki bir limon yemişim, ekşi tadı boğazımdan akıp giderken tüm vücudumun titremesine neden olmuş gibiydi. Belki de şu an rüyadaydım, birileri de beni uyandırmak için ekşi limon yedirmeye çalışıyordu.

Saçmalama, bu kadar uzun bir rüya yok. Ve seni uyandıracak kimsen de yok.

"Birileri var," dedi. Artık sesi daha tok, daha kendinden emin çıkıyordu. Bir şeyleri kendi içinde tartmış, bir sonuca varmıştı. "19 yaşına yeni girmiş ve 23'ünü geçmemiş gençleri buluyor, onlar üzerinde deney yapıyorlar."

Bu çok saçmaydı, benden buna inanmamı mı bekliyordu gerçekten?

Başını geriye doğru atıp adem elmasının yukarı çıkıp aşağıya doğru süzülmesine izin verdi. Duruşu bir insanın fotoğraf çektirmek için poz vermesi gibi bir şeydi. Gözlerini gözlerime dikti.

"Aklına çok fantastik şeyler gelmesin," Sesli bir şekilde nefesini verdi. "Öncelikle her 19 ve 23 yaşındaki çocukları almıyorlar, sadece özel bulduklarını."

Benim nerem özeldi?

Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki kapının zili sessizliğin ortasına düşen bir misafirdi.

Jimin hiçbir şey söylemeden yaslandığı yerden doğruldu ve yanımdan geçip giderken kolu omzuma değdi. O giderken yanımdan kokusu da gitmişti. Çiçek gibi, naneli gibi ama odunsu bir kokuda vardı sanki. Doğa gibi kokuyordu.

Arkadaşlarından korkmuyordum, bunu neden düşünüyordum onu bile bilmiyordum ama hepsinin adını biliyordum artık. Konserlerini izliyordum, birbirlerine isimleriyle hitap ediyorlardı tabii ki ama hiçbirini aklımda tutmamıştım. Odak noktam... O'ydu.

Ev soğumaya başladığından ayaklarım titriyor, burnumu çekiyordum. Gözlerim kızarmıştı, ve burnuma bakabildiğim kadarıyla o da.

Jimin'in kapıyı açtığını, sessiz evi dolduran sesleri işittim.

park jimin | close your eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin