Utangaçlığımın bilmem kaçıncı evresindeyken yavaş yavaş merdivenlerden inmeye başladım. Onun önünde sonu gelmeyecekmiş gibi kusarken gelip saçlarımı tutmuştu. Evet, ne kadar tuhaf ve olması saçma bir şeydi. Kendime geldiğime inandığım anda ayaklanmıştım ki midemdekiler bana tekme atmıştı.
En fazla ne olabilir ki, diyordum içimden. Bundan başka ne olabilir ki? En fazla on dakika olmuştur benimle banyoda vakit geçirmesi. Daha sonra zaten kolumdan tutup çıkarmıştı beni oradan. Aklıma takılan şey ise banyonun kapısındayken gözlerini koridorun tam karşısındaki odaya takılmasaydı. Nereseydi orası, kimindi? Onun odası olmalıydı. O yokken o odaya girmeli miydim?
UYARI: Özel hayat.
Başımı iki yana sallayıp gözlerimin kararmasına yakın koltuğa attım kendimi. Başımı geriye atıp ellerimi midemde buluşturdum. En son yukarıdayken kolumu bırakmış, hızla banyoya geri girmişti. Arkasından kilitleyerek.
Baş belası mıydım artık onun için? İğrenç bir kız mıydım gözünde yoksa herkesin başına gelebilecek bir olay olarak mı görüyordu bunu? Derin bir nefes verip ofladım. Bilmiyordum ama bence beni salmalıydı, bunu biliyordum.
•
Çok sıcaktı. Boynumdaki terler usulca akarken avuç içlerimin yandığını hissettim. Nedenini düşünürken tırnaklarımı bilinçsizce avuç içlerime batırmışım, ondanmış. Korkulacak bir şey yok yani...
Gözlerimi açtım, bir esneme dalgası yüzümü buruşturmama ve kolumun bilinçsizce yukarı doğru kalkmasına neden olduğunda etrafıma baktım. Sehpanın üstünde dijital renkli bir saat, onun üzerinde ise bir not duruyordu. Arka fonda bir şarkı çalıyordu... neydi bunun adı?
Beethovan - Moonlight Sonata
Gözlerimi yumup açtım. Terliyorum demiştim ya size, onu tekrar söylemek istiyorum fakat terlememin sebebi üzerime bir şey örtüldüğünden falan değil. Sanırım korkudandı. Çünkü ben, karanlıktan korkardım. Rüyanın etkiside olabilirdi fakat öyleydi işte. Şunu da göz önünde bulunduralım, Park Jimin benim bu koltuğa uzanmamı sağlamış fakat üzerime pike ya da battaniye örtmemişti. Bunu sorgulayabilir miydik? Hayır.
Doğrulup dijital saatin üzerindeki notu aldım. El yazısıyla yazılmıştı, onun el yazısıyla. Çok sade ve duru yazmıştı. Fazlasıyla güzel. Ve bir dakika? Bu kağıt o kokuyordu, hayır, abartmıyorum.
"Uyandığında burada olmayacağım, o yüzden istediğin zaman uyanabilirsin. Şu an nerede olduğumu merak ediyorsundur, ufak işerim var. Bizim çocukların yanına gidiyorum, buraya nadir uğrarım ama sen buna engel olacaksın."
What the fuck?
Hep bu kadar gizemli ve mesafeli mi olmuştu herkese karşı? Onu böyle tanımamıştım.
Oturduğum koltuktan kalkıp ayaklarıma baktım, çıplak ayaklarım soğuk zemine bastığından içimi titretmişti. Umursamadan kapıya yaklaşıp anahtar var mı diye yokluyordum ki anahtarla değil, otomatik kilitle çalıştığını fark ettim. Üstelik söylediğinde de durmuştu, kilitliydi.
Volta atıp durduğum bilmem kaçıncı dakikalarda susadığımı hissedip dudaklarımı yaladım. Dijital saat 3.32'yi gösteriyordu, pencerelerden görebildiğim kadarıyla gökyüzü laciverte boyanmıştı ve ay, ışığını yüzüme vuruyordu. Kış aylarındaydık, hava geç aydınlanıyordu.
Ne zaman gelirdi? Ona soracak bir sürü sorum vardı, ilkini evimdeki yabancılar çekiyordu ama kafamı karıştıran bir soru daha vardı. Beni gerçekten hatırlamıyor muydu? Kafamdaki havai fişekler ardı ardına patlarken renkler birbirine karışmış, sesler kulaklarımı kanatmıştı.
Buralardaysanız yorum bırakın ya da... oy? ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
park jimin | close your eyes
Fanfictioneuphoria: bana euphoria: yardım euphoria: et euphoria: sana bir sesli mesaj yolladı. euphoria: sana bir video yolladı. AÇMAK İÇİN DOKUN. - pjm: hey pjm: seni kim çekiyor? pjm: ya da sen kimsin? pjm: iyi misin? euphoria: hey euphoria: neden bahsed...