Gözlerimi televizyondan ayırmadan elimi guruldayan karnıma bastırdım. Karnım açtı, tuhaf olanı şu ki aç olan bir insan her şeyi yiyebilecekken canım şu an sadece noodle istiyordu. Acılı sıcak bir noodle.
Koltuktan kalkıp mutfağa ilerledim. Dolaplarımı karıştırmaya başladığımda bir tane noodle paketi, yarım bırakılmış iki tane mısır gevreği ve kırılmış sigaralar buldum. Sorun şuydu ki noodle'ın ve mısır gevreğin tarihi geçmişti. Sigaranın kırılması ve dolapta durmasının sebebi ise merak etmem, dahasında sıkılıp hepsini kırmamdan ibaretti.
Demiştim ya kaybedecek bir şeyim yok diye, bende böbreklerimi feda etmiştim. O da sadece bir gün için.
Elimle alnıma şaplak atıp salondan telefonu aldım ve odama geçtim. Şortumu çıkartıp yerine dizimin üstüne gelen eteğimi, havanın güneşli olduğuna aldanmadan boğazlı kazağımı giydim. İçimden bir his üşüyeceğimi söylesede umursamadan ayağıma botlarımı geçirip evden ayrıldım.
İki sokak aşağıdaki markete mi gitmeliydim yoksa bir üst caddede kalan markete mi?
O an sadece iki sokak aşağıdaki markete gitmek istedim. Canım yürümek, hava almak istiyordu.
Kulağıma kulaklıklarımı geçirip karşıdan karşıya geçtim ve iki sokak aşağıdaki markete gitmeye karar verdim. Bir grup kızlar gülerek karşıdan bu tarafa doğru gelmeye başladığında bakışlarımı yere indirdim. Göz göze gelmek istemiyordum, bana ters bakış atmalarını falan da istemiyordum çünkü biliyordum, ters bir bakışa karşılık sinirlerim zıplayabiliyordu.
Yaklaşık on dakika sonra marketi gördüm. Karnımın gurultusu kendimi tatmin ederken caddede kalan markete bakarken karşıdan karşıya geçiyordum ki biri aniden beni sırtımdan hızla itip ileri savurduğunda dizlerimin üzerine düştüm. Acıyla bağırdığımda geriye dönüp baktım.
Siyah Rang Over az önce beni ezecekti, şimdi ise beni iten çocuğu ezmişti. Çocuk... sanki on dakikadır orada kanlar birikmiş da öylece yüzü koyun yatarken etrafımdaki haykırışlar ve fısıldaşmalar görüntümü bulanıklaştırdı. Sanki bir sis bombası tam gözümün önüne düşmüş de beni bayıltmış gibiyken dünya karardı.
•
Saçlarımın yanağıma yapıştığını, ensemin terlediğini ve tuvaletimin geldiğini hissediyordum. Gözlerimi zorlukla açmaya çalıştım çünkü kirpiklerim birbirine yapıştığından bunu başarabilmek zordu.
Yatakta yavaşça doğrulurken elim zonklayan başıma gitti. Karnım guruldadı, midem kasıldı ve dün koltukta uzanarak televizyon izlememden ne ara buraya geldiğimi düşünmeye başladım.
Altımda şortum olduğu için üşümeye başlarken dizlerime baktım. Küçük bir yara bandı iki dizime yapıştırılmıştı fakat yapıştırdığımı hatırlamıyordum.
Kaşlarım çattım, bu uzun sürmedi. Yavaşça yatağımdan kalktım, bileğimdeki lastik tokayla saçımı topuz yaparken karnımın açlığı beni bayıltacak türdeydi.
Yavaş adımlarla tuvalete gitmeye yeltendiğimde yaklaşık bir aydır ilk defa evin zili çaldı. Sevinsem mi, üzülsem mi bilemediğim o on saniyede gidip kapıyı açtım. İlk delikten bakmam gerekiyordu oysa ki.
Ağzım bir daha kapanmamak üzere açıldı ve sanki çenem, ayaklarımın dibine düştü.
Park Jimin ve arkadaşı Jin kapımdaydı.
Tam karşımda.
Yaklaşık üç saniye sonra anladım, ayaklarımın dibine düşen şeyin çenem değil, kalbim olduğunu.
(bu arada ı'm sorry baby,
but
i love jikook🖤)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
park jimin | close your eyes
Fanfictioneuphoria: bana euphoria: yardım euphoria: et euphoria: sana bir sesli mesaj yolladı. euphoria: sana bir video yolladı. AÇMAK İÇİN DOKUN. - pjm: hey pjm: seni kim çekiyor? pjm: ya da sen kimsin? pjm: iyi misin? euphoria: hey euphoria: neden bahsed...