XII | on iki

3.8K 291 23
                                    

pjm: bence senin neden arkadaşın olmadı, biliyor musun?

pjm: kafa ütülüyorsun.

bae hei: beni kimse hak etmedi.

pjm: hak edecek ne yapmalılardı?

bae hei: biraz olsun umursanmalıydım.

Yanaklarımı şişirerek ellerimi salıncağın soğuk ve paslı demirlerine sardım. Yavaş yavaş sallanmaya başladığım da bedenimi çok hareket ettirmiş olmalıyım gibi hızlı sallanmaya başlamıştım. Küçükken korktuğum, gökyüzüne bakarak korkmamam gerektiğini kendime söylediğim o ıssız park günlerim gelmişti aklıma.

Issız diyordum çünkü benden başka kimse gecenin dördü ve beşinde parka gelmezdi. Dışarıda kalan insanlar haricinde.

Soğuk rüzgarlar kısa kollu giydiğim için tenimi yalayıp geçtiğinde saçlarım arsızca uçuşuyor, yüzümün önüne düşüyordu. Ben onları gözümün önünden çekmeye zahmet etmeden yavaşladığımda ayaklarımı kuma bastırarak durdum. Beni durduran arkamdaki iki çift erkek sesiydi.

"Bazen uyuyamıyorum," diye sıkıntıyla fısıldadı birisi. "Sıkıntılarımı size anlatamıyorum çünkü zaten çok fazla yoruluyoruz."

"Benim ve diğerlerinin yanında olduğunu biliyorsun değil mi?"

O'nun sesi.

"Biliyorum..." dedi diğeri. Sesindeki huzuru bozan oflamasıyla kafamı omzumun üstünden uzatıp baktım. Jimin rahatça parkın bankında oturuyor, yanındaki arkadaşı iki bacağını açmış, öne doğru eğilmiş ve kollarını bacaklarına yaslayarak yere bakıyordu. Bir şeyler konuşmak istiyordu, belliydi.

"Namjoon hyung'un alt yapısını ayarladığı bestesini hatırlıyor musun?" diye sordu kahve rengi saçlı, sesi hafif kalın ve nereli olduğunu bilmediğim bir yerin ağzıyla konuşan çocuk. "O basit bir sakarlıktan silinmedi."

"Ne?" diye sordu Jimin. Afalladığını gördüğümde gözlerini gökyüzünden çekip arkadaşına döndü. "Neyden bahsediyorsun?"

"Gördüm," dedi sıkıntıyla nefesini veren çocuk. "Kamera kayıtları... yani şirketteki kameralardan."

"Daha önce neden söylemedin?"

Acıyla yüzümü buruşturarak önüme döndüm. Salıncağın demirlerine tutunduğumdan bir anda parmağım demirlere sıkışmıştı ve canım acımıştı.

Her zaman olduğu gibi.

"Namjoon hyung'un buna çok üzüldüğünü, böyle bir hata yapmayacağını söylediğini hatırlıyorsun." dedi Jimin, sorgulayıcı bir şekilde. "Ve sen ona bunu söylemedin, öyle mi?"

"Kolay mı sanıyorsun, Jiminie? O kamera kayıtlarını nereden izledim sanıyorsun?"

Yavaşça omzumun üstünden onlara baktım. Jimin sıkıntıyla nefesini vererek elini saçlarından geçirdi ve en son ensesini ovmaya başladı.

"Hiçbir şey anlatmıyorsun..." diye fısıldadı. "Anlatmıyorsunuz."

Arkadaşı kafasını kaldırdı ve o an, o her kimse gözlerinde ay'ın ışıltısını gördüm. Yaşlı gözlerinde parlayan ay, yutkunmama neden oldu. Bu odada oyun oynayan çocuklardan bir tanesiydi, Kim Taehyung.

"Siyah maskeli biri," dedi, adını ve simasını hatırladığım Taehyung. "Elini kolunu sallaya sallaya şirkete giriyor, Namjoon hyung'un pratik odasında duran bilgisayarını karıştırıyor."

Pratik odasında kameralar mı vardı?

"Hadi bunu siktir et, bir yolu bulunur ama Jin hyung'un çantasını karıştırıp, Jungkook'un telefonunu ayağıyla ezmesi?"

Jimin'in boğazında beliren damarlar ellerimin soğuktan ısınmaya ve yanmaya başlamasına sebep oldu.

"Sikeyim..."

Jimin hışımla ayağa kalkınca dengemi sağlayamadım, ellerin demirlerden kaydı ve yüzüstü kumu boyladım.

Hayır, hayır, hayır. Umarım çok ses çıkmamıştır, umarım beni fark etmezler.

"Ben varken sana küfür etmek düşmez, Jiminie!"

Bu kimdi?

Ağzıma kaçan kumlar yüzünden öksürüğümü tutmaya çalıştığımda iki elimle yerden destek alıp doğruldum. Yüzüm yanıyordu, her yerim kum olmuştu ve boğazım kurumuştu.

"Üzülme, dostum." dedi adının Namjoon olduğunu hatırladığım sesi. "Bu senin suçun değildi."

Birkaç adım sesleri duydum.

"Yine de söylemeliydi."

"Söylüyorum."

"Geç kaldın."

"Uzatma, Jimin-ah!"

Jimin sesli bir şekilde sıkıntıyla nefes verip kafasını olumlu anlamda salladı.

Neler oluyordu?

"Bunu söylemeliydin," diye söze başladı Namjoon. "O bahsettiğin şeyleri daha farklı oldu sanıyorduk biz."

"Bunu bahsetmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecekti," dedi o gün Taehyung'la oyun oynadığını gördüğüm çocuk. "Ama şimdi bunları biliyor ve müdahale ediyor olacaktık."

"Artık biliyoruz, bir şeyler yapmalıyız." dedi boyu Jimin'le hemen hemen aynı olan çocuk.

Jimin atladı. "Ne yapabiliriz ki?"

"Bunu yapan neyi amaçlıyordu sanıyorsunuz?" diye dikkatleri üzerine çekti Namjoon. Grubun beyni o muydu? "Bizimle uğraşmayı kesmeyecek."

Taehyung oturduğu banktan ayağa kalktı ve onun kolunu tutan Jungkook'tan uzaklaşıp bu tarafa doğru gelmeye başladı. Adını biliyordum çünkü o gün ona Kookie dediklerinde ve Jimin'e ilk mesaj attığımda o çocuktan bahsetmişti. Bunu umursamayıp Taehyung'ın buraya doğru geldiğini hatırladım, nefesim boğazıma takıldı, öksürmeye başladım.

Beni fark ederler miydi?

Bu saatte bir başıma burada olmamı merak edip sorarlar mıydı?

"Gitme, hyung!" diye bağırdı Jungkook.

Jimin ise gözlerini kapatıp açtı ve hızla bu tarafa gelmeye başladı, Taehyung'ın peşinden.

Daha fazla zaman kaybetmemek adına yerden kalktım ve Taehyung'ın sahile doğru gittiğini gördüğümde aksi yönlerine doğru gitmeye başladım.

Ama O'nun sesi beni durdurmuştu.

"Öyle demek istememiştim. Özür dilerim, Tae!"

 Özür dilerim, Tae!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
park jimin | close your eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin