IX | on dokuz

3.3K 262 29
                                    

Hayatımızda hiç bitmesin dediğimiz anlar olurdu, bazen de ilerisini düşündüğümüz anlar... Küçükken en basitinden saçlarımı kestirmek istediğimde zamanın ilerisini düşünürdüm ve heyecanlanırdım. Şimdi olduğu gibi, farklı olan ise küçük değildim, büyümüştüm.

Hızla, "Ben seni ilk defa görüyorum, tanışmış olmamız imkansız." dedim. Kaşları havaya kalktı, daha sonra yüzümüze vuran yeşil ışığı fark etmiş olmalı ki kafasını sallayıp gaza bastı. Ciddi miydi? Beni bir yerlerden çıkarıyor olamazdı, imkansızdı.

Şimdi siz şey diyeceksiniz: onun seni hatırlaması imkansızsa eğer sen nasıl hatırlıyorsun.

Ben onu hiç bırakmadım.

Derin bir nefes alıp burnumu çektim. Hava soğuktu, arabanın camları açıktı. Rüzgarın acımasızlığı ve zalimliği bedenimi titretirken o bunu anlamış olmalı ki tek bir düğme hareketiyle camları kapattı, klimayı açtı.

Teşekkür etmeli miydim?

Boğazımı temizledim. "Teşekkür ederim."

"Ne için?"

Ona bu kadar yakından bakmaya korksamda bunun zorundaydım, yanlış anlamamalıydı.

"Tanımadığım adamlardan beni kurtardığın, üşümeme engel olduğun için."

Gülümsedi.

"Basit şeyler bunlar."

Kaşlarımı çattım. Dilini hem alt, hem üst dudağında gezdirip bakışlarını yalnızca bir saniyelik bana döndürdüğünde tırnaklarımı avuç içime gömdüm. Böyle şeyler yapmamalıydı, beni zorlamamalıydı. Hiçbir kıza bunu yapmamalıydı.

Yol uzarken arkama yaslanıp ne yapacağıma karar vermeye çalıştım. Beni nereye götürüyordu? Kimsem yoktu, ne yapacaktım?

"Seni bana götürüyorum," diye mırıldandı çevik bir hareketle direksiyonu sağa kırdığında. "Şimdilik bende kalman daha mantıklı."

Kaşlarımı çatarak öne atıldım. "Ne?!" Tepkim onu şaşırttı. "Ama beni tanımıyorsun!"

"Buna mecburum."

"Değilsin!" Gözlerimi kırparak başımı sağ sola salladım. "Yani... ben hırsız, kaçakçı, otçu hatta organ mafyası bile olabilirim, nasıl güveniyorsun?"

Bana sen ciddi misin, der gibi baktığında yutkundum.

"Saydıklarından hiçbirisi olamazsın."

Ses tonu benimkinin aksine sakin, pürüzsüz ve kendinden emindi.

"Neden?"

Başını yana yatırıp dikiz aynasından bana baktı. "Fazla ürkek duruyorsun da ondan." Kaşlarımı çatarak havalı olacağını düşündüğüm gülümsememi takındım. "Buna emin olma."

"Buna seni ilk gördüğüm anda emin oldum bile." dedi.

Bakışlarımı ellerime düşürüp, "Onları unut." diye mırıldandım. "Çok saçmaydı."

Aklıma gelen şeyle irkildim. "Arkadaşların? Onlar buna izin vermezler."

Kaşını kaldırarak bana döndü. "Gelmeyi kabul ediyorsun yani?" diye imada bulundu. Benden ses çıkmayacağını anladığında da, "Gideceğimiz yer yalnızca bana ait, kimse bilmiyor." dedi.

Şimdiden bir sırrını öğrenmiştim.

"Neden?"

"Ne neden?"

Cebimdeki telefon titredi fakat belli etmedim, umursamadım. İlgim tamamen ondaydı.

"Arkadaşların yani..." diye mırıldanarak yüzüme gelen saçları ittim. "Neden bilmiyorlar orayı?" Derin bir nefes alıp anında bıraktı. Sıkıldığı belliydi. "Bunu bilmek zorunda değilsin."

"Merak-"

Frene aniden bastığından öne doğru atılıyordum ki kolunu önüme siper etti, göğüs kafesimi acıtan sızıyla yüzümü buruşturdum. Gözleri alev almıştı sanki, kahverengilerini saran beyazlıklarda damarlar belirginleşmişti.

"Bak," dedi gözlerini gözlerimde tutarken. "Fazla merak iyi bir şey değil, seni mahveder. Ya da en basitinden bundan sonra ben soruları, sende cevapları sevme. Okey?"

Neden bir anda böyle bir tepki vermişti ki? Yoksa damarına mı basmıştım? Oysa ki sorularımı cevaplayacağını söylemişti.

Ben onu izlerken silkelenip kolunu çekti. Yolu kapattığımızdan arabaların korna sesleri ve sürücülerin homurdanmalarını duyarken gaza bastı.

"En azından özel hayatımla ilgili sorular sormaktan vazgeç."

İleri gittiğini düşünüyor olmalıydı şayet ses tonu yumuşamış, birazcıkta olsa vicdanını rahatlatmaya çalışır gibi gelmişti.

"Üzgünüm..."

"Önemli değil."

Son on dakikayı arabada sessizce oturarak geçirdim. Zihnimde bir sürü soru akıyor olsada ona sormadım. Ters tepki alacağımdan korkuyor falan değildim, sadece haddime değildi. Ben kimdim ki? Onun için ne olduğumu bile bilmiyordum. Beni hatırlamıyordu. En büyük sebep buydu.

Şimdi neler olacaktı çok merak ediyordum. Az önce dediği sözler 'Fazla merak iyi bir şey değil, seni mahveder.' aklıma geldiğinde derin bir nefes aldım. Bu saatten sonra hiçkimseydim, tamamen bataklığa düşmüştüm ve çıkamıyordum. Kaç gün katlanacaktı bana ve sonra salacaktı beni sonsuzluğa? Nasıl yürüyecektim bilmediğim bir yolda?

Bunlar olabilecek birkaç ayrıntıydı. O ayrıntılara çok takılırdı, mükemmelliyetçiydi. Hala tanıdığım gibi miydi bilmiyorum ama değişmiş olabilirdi. Neticede zaman herkesi değiştirirdi.

Şimdi ise ne yapacaktık bilmiyordum. En azından ben ne yapacaktım? Onun hayatı hala aynıydı, benim hayatım yoktu. Hayat dediğim beş harften oluşan kelime yalnızca evimden ibaretti. Şimdi ise o hayatım yoktu, bir saat öncesine kadar tanımadığım adamlar hayatımı elimden almışlardı.

Jimin yumruk yaptığı elini arabanın camına vurduğunda koltukta zıpladım. Arabayı ormana bakan bir evin önünde durdurmuştu, kendiside arabadan inmiş, benimde inmem için arabanın camına vuruyordu.

Kafamı usulca sallayıp arabadan indim. Etrafıma bakınıp havayı içime çektiğimde buraya hiç gelmediğimi fark ettim. Toprak, çiçek ve fazlasıyla yeşillik kokuyordu. Ev iki katlıydı, ahşaptan yapılma perili köşk evlerine benziyordu.

"Perili köşklere benziyor..." diye mırıldandım onu takip ederken. Birkaç adım önümde gittiğinden yavaşça atıyordum adımlarımı, etrafa baka baka. O an yanağım sert bir bedene çarpınca geri sendeledim. Kokusu burnumu yaktı.

Omzunun üstünden bana bakarak, "Belki de perilidir." dedi sırıtırken. "Bilemezsin."

Psikolojik sorunları mı vardı?

Psikolojik sorunları mı vardı?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
park jimin | close your eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin