Gözlerimi ay ışığından çekip hala orada dikilen Jimin ve Jungkook ikilisine baktım. Gülüyorlardı. Jungkook O'na telefonundan bir şeyler izletiyor, Jimin eliyle ağzını kapatarak yüzünü gökyüzüne kaldırıyordu. Adem elmasını buradan görebiliyordum, çok güzeldi.
Dostlukları da güzel olmalıydı fakat bu saatte, dışarıda neden duruyorlardı ki? Sabahlar mı ölmüştü de gecelere sığınıyorlardı?
On-on beş dakika gibi bir süre onları izledim. Jimin Jungkook'a dans hareketlerini gösteriyor, Jungkook ise onunla dalga geçer gibi taklidini yapıyordu. Onlar orada eğlenirken ben yetim kalmış gibi buradan eşlik ediyordum. O an sadece görünmez olmak, yanlarına gidebilmek istedim.
Jimin Jungkook'un sırtına gülerek vurduğunda bir şeyler söyledi, el salladı ve yüzü bana döndü. Buraya, eve doğru yürümeye başladığında Jungkook, "Jimin-shii!" diye bağırdı. Jimin öyle güçlü bir kahkaha attı ki, Jungkook tekrar bağırdı. İçimde bir yerlerde bir şeyler burkuldu, döküldü ve kırıldı.
Ben hızla kalktığım koltuğa geri yatarken gözlerimi yumdum. Uyandığımı görsün istemiyordum, sadece onu dinlemek istiyordum. Az önce eskiden yaptığım gibi onu izlemiştim. Son zamanlarda fazla dobra ve sinirliydi fakat bugün, az önce onun değişmediğini görmüştüm. O hala aynıydı, değişen tek şey zaman mıydı?
Kapının yavaşça açıldığını duydum. Bedenim eve giren soğukla titrediğinde bunu bir şekilde durdurdum. Otomatik kilit sesleri kulaklarımı doldurduğunda hareketsiz bir şekilde yatıyordum, uyuduğumu sanmasını istiyordum. Eğer çok şanslıysam burada kalırdı ve nefes seslerini dinlerdim.
Adımları uzaklaşırken bir ara duraksadı sanırım çünkü ayak sesleri fazla yankı yapıyordu parkelerde. Evet, eve ayakkabıyla girmişti. Bir, iki, üç ve dört. Adımları canlandı ve merdivenlerden çıktı, sonra bir kapının kapanma sesi duyuldu. Gözlerimi açtım.
İki elim karnımın üzerinde birleşmiş, öylece tavana bakıyordum. Sabah olmasına henüz daha vardı, gece ağırdı. Hiç geçmeyecekmiş gibiydi ve eskileri tozlu raflardan yüzüme doğru üflüyor, gözlerimin içine dolduruyordu. Gözlerim yanıyor, anılar kum saatinde akıyordu.
Kapının tekrar açılıp kapanms, su şırıltıları ve merdivenlerden inen bir çift çıplak ayak sesi. Gözlerimi yumdum, bekledim. Ne yapıyordum ki? Ne bekliyordum.
Ne yaptığımı bende anlamadan beklemeye koyuldum, ona dair sesler duymaya, onu dinlemeye. Belki bir şarkı mırıldanır, belki telefonundan bir şarkı açar ya da video izlerdi. Bana kendiyle alakalı bir şeyler duymamı sağlardı belki.
Adımları yaklaşırken nefeslerim ağırlaştı, gerçekten uyuyor gibi gözüktüğümü düşünüyordum. Aksi halde benimle dalga geçer, ne yaptığımı sorardı ve zor durumda kalabilirdim. Yaptığım ultra saçma bir şeydi çünkü.
Nefesi kulağıma çarparken gözlerimi açmamak için direndim. Ne yapıyordu kafamın dibinde? Bir parmağı, sanırım işaret olanı evet, kesinlikle o. Yalnızca bir kere yanağıma, çok geçmeden de aynı parmağını gıdığıma değdirdi. Uyuyup uyumadığımı böyle mi test ediyordu gerçekten?
Çok zorlandım. Gözlerimi açmamak için, kaşınan kolumu kaşımamak ve içimde titreşen hisleri durdurmak için.
Nefes verdi. Bir adım attı ve aniden gelen hapşırma isteğimi tutmak için yüzümü ekşittim, dudaklarımı birbirine bastırdım ve tuhaf bir homurdanma sesi çıkardım. Bozuntuya vermeden yan yatmaya karar verdim ve sersem bir şekilde esnemeye başladım.
Sana inanmıyorum, Mi Cha! Hazır üniversiteye falan gitmiyorken bölümümü mü değiştirseydim? Böyle bir hakkım vardıysa eğer okula tekrar gitmeli, konservatuar okumalıydım. Bu ne cesaret, bu ne oyunculuk!
Jimin'in kendini koltuğa hızlı bir şekilde bıraktığına dair sesler işitirken şarkı mırıldanıyordu. Telefonun bildirim sesleri ardı ardına gelmeye başladığında bir küfür mırıldandı. İnternetini açmış olmalıydı. Bir sesi mesajı açıyordu, sesi yavaş yavaş yükseliyordu.
"Eve vardın mı, Jiminieee!"
Kim Taehyung'a ait bir sesti bu.
"Orada kalman çok riskli, yurda dön!"
Bu kimdi... çıkaramıyordum adını ama görünüşünü hatırlıyordum. Fazlasıyla kalın dudakları, uzun boyu ve geniş omuzları vardı.
"Duydun, dünya çapındaki yakışıklı herifi. Bir daha orada kalacağını aklından bile geçirme Jiminie."
Bu bir uyarıydı. Namjoon'dan gelen bir uyarı.
Gerçekten... nasıl burada kalabiliyordu? Şu an burada olmasının sebebi ben miydim? Şirket bir şey demiyor muydu?
"Bu kızla ne yapacağım ben?" diye mırıldandığını duydum Jimin'in. Sizede şey oluyor muydu: gözleriniz kapalı olsa bile birisinin gözlerini üzerinde hissettiğiniz anlar? Tam o andaydım. Derin bakışları bedenimin karıncalanmasına neden oluyordu.
"Hakkında hiçbir şey bilmiyorum..." Derin bir nefes aldı. "Bizimkilere söylediğim anda tepkilerini düşünemiyorum bile."
Kendi kendine konuştuğunu bilmiyordum.
"Acaba..." diye düşünmeye başladı. Sesi o kadar yumuşak, tedbirli geliyordu ki nefesimin boğazıma takılacağından korktum.
"Yanımda seni de götürebilir miyim şirkete? Bir çalışan olarak."
Kendisiyle çelişirken bir anda öksürerek yattığım yerde doğrulmak zorunda kaldım. Gözlerim olabildiğince açılmış, Jimin'in gözlerini üzerimde bulmuştum.
Şaşırmıştan çok, sinirlenmişe benziyordu. O kadar düz ve suratsız bakıyordu ki ne düşündüğünü bilemiyordum ama yalandan öksürmeye başladığımdan ayağa kalkmış, mutfağa doğru ilerlemişti.
Bana su mu getiriyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
park jimin | close your eyes
Fanfictioneuphoria: bana euphoria: yardım euphoria: et euphoria: sana bir sesli mesaj yolladı. euphoria: sana bir video yolladı. AÇMAK İÇİN DOKUN. - pjm: hey pjm: seni kim çekiyor? pjm: ya da sen kimsin? pjm: iyi misin? euphoria: hey euphoria: neden bahsed...