"Roseanne!"
Koltuktan yere düşmüş debelenirken bir yandanda fotoğrafıma bakıyordum. Rose birkaç saat önce fotoğrafımı çekmiş, dışarı çıkacağını söyleyerek lafı ağzıma tıkamış ve apar topar evden ayrılmıştı.
Rose... Jimin'le iş birliği mi yapıyordu?
Sinirden ağlayarak hışımla debelenmeye devam ettim. Lütfen hor görmeyin beni, anlamaya çalışın. Bu basit bir şey değil, bunca yıl onu beklemiş, çeşitli senaryolarla beni neden bırakabileceğini düşünmüştüm.
O gittikten sonra herşey sarpa sarmıştı.
Annem ve babam beni sevmiyordu, sevselerdi beni sürekli gecenin karanlığında yalnız bırakmazlardı. Park Jimin'le oynamama izin verirler, dışarıdayken sürekli eve girmem için tehdit etmezlerdi. Annem ve babam ayrılınca babam yeni karısının karnına dokunmamam için uyarır, yanına yaklaştırmazdı. Annem beni babamda bırakmazdı.
Babam yeni doğan çocuğuna prenses gibi davranmamı istemez, beni hizmetçi gibi kullandırtmazdı.
Dokuz yaşında büyümek zorunda kalmıştım, on altı yaşında ise kendi başıma bir eve çıkmak zorundaydım. Babamın karısı her ne kadar iyi biri olsada, yeni küçük kız kardeşim beni pek sevmemişti. Henüz altı buçuk yaşında olan bir kız çocuğu, on iki yaşında ona iyi davranan birine neden kötü davranırdı ki?
-
"O çok üzgün..." Rose'un sesi yakından gelmeye başlayınca hissizleşen göz kapaklarımı araladım. "Lütfen daha fazla üzme olur mu?"
Dudaklarımı birbirine bastırarak kıpırdanmaya başladığımda Rose bir anda çığlık attı, telefonun yere düşen sesini duyduğumda o çoktan koşturarak yanıma gelmiş iki eliyle kafamı tutmuştu.
"Allahım canımı al ama onu yaşat." Yüzündeki endişeyi görünce avuç içlerimi soğuk zemine bastırarak doğruldum. "Mi Cha Shi!"
Saçını çekip dudaklarımı yalarken, "Ne yapıyorsun kızım ya? Yorulmuştum o yüzden attım kendimi yere." diye mırıldandım. Ona sormalı mıydım kiminle konuştuğumu?
Poposunun üzerine düşüp ayaklarıyla bacağıma vurmaya başlayınca dudaklarımı büzdüm. "Biz hiç ayrılmayalım Mi Cha Shi." Ellerimi tuttu. "Unni'm olabilirsin, ama lütfen ayrılmayalım. Benim senden başka kimsem yok sanırım."
"YAH! Yalan söyleme, dışarıda gezdiğin bir sürü arkadaşın var." Omuz silktim. "Beni rahat ettirmeye çalışmak yerine yere düşen telefonunu al."
Başıyla ileride yere düşen telefonumu gösterdi. "Telefonun düştü, git de kiminle mesajlaşıyorsan ona cevap ver."
Ufak şeylerin bile bana onu hatırlatmaması gerekiyordu. Bu çok saçmaydı.
"Ah," dedi Rose zoraki bir gülümsemeyle ayağa kalkarken. Oysa zoraki bir gülümseme bile yüzüne çok yakışıyordu, zaten güzel bir kızdı gülümseyince daha da güzel oluyordu. "Sana anlatıyordum ya hani, konuştuğum bir çocuk var diye... o bu işte!"
Başımı sallayıp, "Anladım..." diye mırıldandım. Keşke böyle bir şey yapmak zorunda kalmasaydın, Rose. Keşke telefondaki kişinin sesini duyduğumu, sen öyle ani bir tepki verince Park Jimin'in neler oluyor? dediğini duyduğumu söyleyebilseydim.
(04:01)
pjm:
iyi misin?pjm:
seni rahat bırakacağım amapjm:
lütfen bir kere yaz(04:14)
pjm:
baban yüzünden Mi Cha Shipjm:
baban, evimizi yüklü bir para karşılığında alabileceğini babama söylemeseydi ve bizi tehdit etmeseydi eğer seni bırakmak zorunda kalmayacaktımpjm:
özür dilerimpjm:
en çokta evlatlık olduğunu sana söyleyemediğim için
ŞİMDİ OKUDUĞUN
park jimin | close your eyes
Fanfictioneuphoria: bana euphoria: yardım euphoria: et euphoria: sana bir sesli mesaj yolladı. euphoria: sana bir video yolladı. AÇMAK İÇİN DOKUN. - pjm: hey pjm: seni kim çekiyor? pjm: ya da sen kimsin? pjm: iyi misin? euphoria: hey euphoria: neden bahsed...