Günaydın🌺
Bölüm Şarkısı: David Guetta & Sia - Flames
Bol gecikmeli fakat yine keyifli bir bölüm oldu bence. Yorum yapmayı ve düşüncelerinizi belirtmeyi sakın unutmayın. Hepinize iyi okumalar💗
☆
Dershaneden çıkmış; Yiğit, Talat ve Büşra'yla buluşacağım yer için yeni açılan bir kafeye gidiyordum. Aslında dershaneye gitmeden direkt olarak oraya geçmek istedim ancak annem bu şartla dışarıya çıkmama izin vermişti. Dershane ise her zaman olduğu gibi aptal bir arkadaşım yüzünden çok yorucu geçmişti. Aylardır bir kız için başımın etini yiyen Mete'nin bugün yine nazını çekmiştim fakat uzun zamandır olduğu gibi yine kız için bir adımda bulunmamıştım. Çöpçatanlık konusunda Eliz gibi iyi sayılmazdım ve aralarını yapmaya çalıştığım insanlardan biri Mete olduğu için işler hâliyle çok daha fazla zorlaşır oluyordu.
Tüm metro yolculuğu boyunca günlerdir okuduğum senaryoyu okumaya devam ettim telefonumdan. Yiğit'in geçen hafta bana attığı senaryosu o kadar güzel ilerliyordu ki, sanki bir filmmiş gibi gözümün önünce canlandırabiliyor ve karakterleri yaşıyordum. Olay asosyal bir üniversite öğrencisinin etrafında dönüyordu ve karşısına çıkan genç bir kız yüzünden senaryonun ilerleyen zamanlarında kendini çok farklı bir yerde buluyordu. Her hafta partilerde sabahlıyor, çok fazla arkadaş ediniyordu. Fakat aslında yavaş yavaş dönüştüğü insan, etrafındakileri aşağılayan, bencil ve ben merkezli biriydi. Şu an okuduğum kısımda ise çocuk hatasının yavaş yavaş farkına varmaya başlıyordu.
Kurgusundan tut diyaloglarına, karakterlerin özelliklerinden senaryodaki verilen mesaja kadar tamamen muazzam bir eserdi. Yiğit'in bu kadar başarılı olduğuna inanamıyordum. Ayrıca senaryoya keyif katan şeylerden biri de erotik sahnelerin oluşuydu. Normal bir filmde hiç utanmadan izleyebilir ve normal karşılayabilirdim ancak her ne kadar senaroyaya tat katmış olsa da bunu yazanın Yiğit olması okurken yanaklarımı kızartmıştı. Tabii en sonunda, "Profesyonelce yaklaş, Umur." diyerek kendime kızmış ve normal bir şekilde okumaya devam etmiştim. Gerçi bunların hiçbiri okurken tüylerimin diken diken olmadığı anlamına gelmiyordu. Yazdığı her şeyi yaşadığıma yemin edebilirdim, senaryosunun her diyaloğu fazla etkileyiciydi.
Beklediğim durakta inip metrodan çıktım, gözlerimi etrafta dolaştırırken Yiğit'in ismini verdiği kafeyi aramaya başladım. Olduğum yerden kaybolmak istemediğim için Yiğit'i aradım, üçüncü çalışta açmıştı. "Geldin mi?" Sesi her daim olduğu gibi neşeliydi.
"Evet, ama kafeyi bulamıyorum."
"Metrodan çıktıktan sonra sağ taraftaki caddeden yürü, orada görürsün. Gelip seni alabilirim."
"Bulmaya çalışırım, olmadı seni tekrar ararım."
"Pekâlâ, seni almaya geliyorum."
Yiğit telefonu yüzüme kapattığı an, saniyelerdir gülümsüyor olan yüzümü yeni fark ettim. Garipseyerek bu durumu normale çevirdim ve Yiğit'in bahsettiği caddeye doğru yürümeye başladım.
Hava bugün herkese küskündü, patladı patlayacak gibiydi. Kasım ayına girdiğimizden beridir gün yüzü göremez olmuştuk ve bu soğuk aralık gününde de ne halt edip dışarıdaydık bilmiyordum. Evde bir kahve yapıp film izleme havası vardı. Gerçi o hava bana göre her zaman vardı ya, neyse...
Cadde boyunca yürümeye devam ederken gözlerim onca kalabalık arasında Yiğit'i hemen seçti. Kafasında saçlarını örten gri bir bere, üzerinde gözleriyle uyum sağlamış koyu yeşil bir mont vardı. Siyah pantolonu ve aynı renk postallarıyla hoş görünüyordu. Ben onu süzerken ikimiz çoktan orta yolda buluşmuştuk. Bana genişçe gülümseyip kolumdan tuttu, "Sonunda gelebildin," diyip yanından yürütmeye başladı. Geldiği yöne doğru ikimiz de yürürken, "Dershaneye gitmem gerekti yoksa annem izin vermecekti," dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK SENDROMU
Teen Fiction"Direkt söylersem kaldıramazsın diye düşünmüştüm,"diyerek sesini hafifçe yükseltti Ezgi. "Madem bu kadar hızlı olsun istiyorsun, al o zaman. Ardıç seni aldatıyor." Espiri üçe ayrılırdı: Asla komik olmayan fakat karşısındaki insanın gülüşüne gülündüğ...