SELAMMMM💜 İyi okumalarrr✨
☆
Alışveriş merkezinin üst katında köri soslu tavuk yiyebileceğimiz bir restoranın kendine ait masasına oturduktan çok kısa süre sonra siparişimizi vermiş, sonra da konuşmaya başlamıştık. Yiğit'le ilgili sevdiğim birkaç şeyden biri onunla sohbet etmek için asla bir konuya ihtiyaç duymayışımızdı, her şeyden bahsedebiliyorduk ve bunların hiçbiri garip gelmiyordu. Mesela hiç zorlanmadan konuyu Japonya'daki intihar ormanından açıp onun üzerine saatlerce konuşabilirdik ve ben bunu hiç garipsemezdim.
Yiğit, Ela'nın anaokulunda çıkardığı bir sorundan yakınarak bahsederken, yemeğini yerkenki bir ânını gizlice fotoğraflamak isterdim. Çünkü o, köri soslu tavukla makarna yerken bile garip bir şekilde karizmatik görünüyordu ama onu çekebileceğin bir telefonum yoktu. Bu üzücüydü.
"Bak ne diyeceğim," Ağzıma attığım tavuğu çiğnedikten sonra iştahla dudaklarımı yaladım. "Madem benim sınavlarım da bitti, bir gün bize gel de Harry Potter'ı bitirelim. Ne dersin? Son filmin hatırına fan kıyafetlerimi giyineceğim."
"Fan kıyafetlerin mi var?" Yiğit gülerek kirpikleri altından bana bir bakış attı. Pekâlâ, o böyle yapmaya devam edecek olursa mecbur evlenecektik.
"Ne sandın? Bir sürü tişörtüm var, ayrıca gözlüğüm de... Çantalarım ve kalem kutularımdan bahsetmiyorum çünkü onları giyemem." Heyecanla gözlerimi büyüttüm. "Ve, ve, ve, bir de büyücü şapkam var."
"Ben de sana zorla kitabı mı okutsam ne?"
"Ben sana zorla mı izletiyorum?" Kaşlarımı çattım ve ağzıma attığım birkaç parça makarnayı hızla çiğnedim. "Bu nasıl bir hadsizlik?"
Güldü. "Özür dilerim."
Masanın üzerindeki telefonu birden titremeye başlayınca, Yiğit'in arayan kişinin adına bakıp gözlerini bayması fazla geç olmamıştı. Onun bıkkın hali bile dudaklarımda bir sırıtış için yeterli olmuştu bu yüzden o bunu fark etmesin diye hemen ağzıma bir parça tavuk tıktım.
"Efendim, Büşra?" Yiğit bir dirseğini masaya yaslayarak parmaklarını şakaklarına çıkarttı, ardından yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. "Aslında gelmene hiç gerek yok, sen takıl arkadaşlarınla." Alt dudağını ısırdı, ardından güldü. "Tamam dur, küsme. Gel tamam, gel. Tavuk Dünyası'nda yemek yiyoruz. Görüşürüz."
Telefonu kapatıp masanın üzerine koyduktan sonra ellerini yanaklarına bastırdı, yeşil gözlerini gözlerime çıkarttı. Onun bir şey söylemesine fırsat vermeden, "Büşra mı burada?" diye sordum. Cevap belliydi zaten.
"Of," Yiğit geriye doğru yaslandı ve çatalını eline aldı, sanki bana karşı mahçup olmuştu. "Seninle buluşacağımdan bahsetmiştim de... O da burada arkadaşlarıylaymış, selam vermek istemiş."
Kaşlarımı usulca havaya kaldırdım. Büşra'nın bizi görmek istemesi şaşırdığım nokta değildi, ben de onu görmek isterdim. Şaşırdığım kısım Yiğit'in en yakın arkadaşlarına benden bahsetmiş olmasıydı. Bu, aramızdaki şeyin benim hayal ürünüm olmadığını da kanıtlardı.
Yiğidim Yiğit, Allah'ın emri peygamberin kavliyle kendimi sana veriyorum.
"Öyle bakmasana," dedi, başını hafifçe omuzuna eğdi. "Çok uzun oturmaz, beş dakikaya kalkar gider, tamam mı?"
"Ne? Hayır," Elimi iki yana salladım. "Ben Büşra'yı severim, istediği kadar otursun. Onunla ilgili hiçbir problemim yok."
"E ne diye öyle baktın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK SENDROMU
Teen Fiction"Direkt söylersem kaldıramazsın diye düşünmüştüm,"diyerek sesini hafifçe yükseltti Ezgi. "Madem bu kadar hızlı olsun istiyorsun, al o zaman. Ardıç seni aldatıyor." Espiri üçe ayrılırdı: Asla komik olmayan fakat karşısındaki insanın gülüşüne gülündüğ...