Sık bölüm atmayı hep ümit ettim ama hiçbir zaman sözünü vermemiştim. Yazasım olunca boş zamanın olmuyor, boş zaman bulunca yazasım gelmiyor falan filan derken sonunda bitirdim bölümü. Daha uzun tutmak isterdim ama bir bölüm için bence bu kadar yeter. Hepinize iyi okumalar✨
Özlemişim ayol burayı. 🔥
☆
Çantamın ön gözünde, olmadığını bildiğim anahtarlarımı ararken yüzümde sahte bir şaşkınlık ifadesi vardı. Yanaklarımı şişirip gözlerimi devirdim, "Nasıl ya?" diyerek kendimce söylenmeye başladım. "Anahtarlarımı unutmuşum! Bak sen şu işe!"
Yalanıma kendim bile inanırsam herkes inanırdı ve bu yüzden kimse beni görmüyor olsa bile birazcık anahtar arama girişimimden zarar gelmezdi. Bu yüzden kendimi kandırarak geçirdiğim dakikaların sonunda, sesli bir şekilde düşünerek Yiğitlere gitme fikrini sanki daha önce hiç kurgulamamışım gibi buldum. Çantamın ön gözündeki dudak nemlendiricisini alıp parmağımı yuvarlak kutuya buladım, ardından dudaklarıma hızlıca yaydım. Merdivenleri tırmanıp üst kata çıktım ve boğazımı temizleyip elimi şapkamın açıkta bıraktığı saçlarımı attım, onları düzelttim. Kapının ziline basıp beklemeye başladığımda içimde bir şeyler, Yiğit'i görme düşüncesiyle kıpır kıpır olmaya başlamıştı. Ki zaten çelik kapı, bir çift yeşil gözün sahibi tarafından açıldığında daha demin kıpırtıya sebep olan şeyler depremlere yol açmıştı.
Yiğit'e fena vurulmuştum.
"Umur?" Önce şaşkınlıkla aralanan dudakları daha sonra keyifli bir gülümsemeye ev sahipliği yaptığında, artık alıştığım üzere gülümserken bulmuştum kendimi. "Naber?"
"İdare ediyorum, senden naber?"
"İnekliyordum biraz." Konunun kendi ineklemesine gelmesinden sıkılmış gibi omuz silkti. "Ee, hangi rüzgar attı seni?"
"Seni göresim geldi," dedim dalgaya vurarak. Fakat dudaklarımdan pek de dalgaya vurmuşum gibi çıkmamıştı, ki sözlerimin doğruluk payı da vardı. "Şaka yapıyorum," Başımı iki yana sallayarak güldüm. "Ya ben sanırım yanlışlıkla anahtarımı unuttum yine evde." Alt dudağımı sarkıttım. "Annemler de eve akşam gelecek. Yani kısacası kapıda kaldım ve düşündüm ki Yiğit beni sahiplenir."
Nasıl da yalandı ama? Ama yine de ona direkt olarak, "Seni görmek için anahtarımı çantamdan çıkarttım ve şimdi de sanki bu benim için beklenmedik bir şeymiş gibi rol yapıyorum." diyemezdim ki!
Hemen kapının önünden çekildi ve geçmem için bana yer açtı. "Tabii ki sahiplenirim!" Ben eğilip botlarımın iplerini çözerken iç çektiren gülüşünü duydum. "Hangi insan kapısının önüne gelmiş şirin bir kediyi sahiplenmez ki? Hem de bu havada..."
Yalnız beyefendi siz böyle yapıyorsunuz ama ben size düşe düşe bir hâl oldum.
İplerini çözdüğüm botlarımdan doğruldum ve kaşlarımı çatmaya çalışarak ona baktım ama gülümsüyordum. "Umur Böceği oldum, şimdi de şirin bir kedi miyim?"
"Ayıp ettin, her zaman şirin bir kediydin."
Gülerek botlarımı ayaklarımdan çıkardım, içeriye adımladım ve o arkamdan kapıyı kapattıktan sonra ona döndüm. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Hoş geldin." dedi samimiyetle. Kimin daha önce öne atıldığını bilmiyordum fakat ikimiz de aynı anda kollarımızı birbirimize doladığımızda kendimi çok mutlu hissediyordum. Kimseyi görmek için böylesine saçma girişimlerde bulunmamıştım ama Yiğit'i görmek, onunla konuşmak, en basitinden onun gülüşünü duymak bile beni çok mutlu ediyordu ve şu dönemlerde ihtiyacım olan şey buydu. Aklımın ve enerjimin tamamını derslerime verip yürüyen bir ölüye dönmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYRILIK SENDROMU
Fiksi Remaja"Direkt söylersem kaldıramazsın diye düşünmüştüm,"diyerek sesini hafifçe yükseltti Ezgi. "Madem bu kadar hızlı olsun istiyorsun, al o zaman. Ardıç seni aldatıyor." Espiri üçe ayrılırdı: Asla komik olmayan fakat karşısındaki insanın gülüşüne gülündüğ...