BÖLÜM ☆ 20

4K 294 301
                                    

Bu sefer çok bekletmedim, şaşırdınız değil mi? ehehehehehehe

İyi okumalar❣️

Kütüphanenin kapalı kapısını çarparak açtığımda titreyen ellerimi yumruk halime getirmiş, onları gizlemeye çalışıyordum. Kütüphanenin ortasında öylece duran ve beşten fazla olduğunu gördüğüm kolilere ilerleyip bir tekmeyi onlara savurduğumda neredeyse çok daha az sinirliydim. Kendimi kırmızı renkli köşe koltuğa atıp dirseklerimi dizlerime yasladım, yüzümü avuçlarıma koyarak derince nefeslendim. Aklımdan geçen o lanet düşüncelerin hepsi Çağla denen kızın saçlarını eline vermekle son buluyordu. Bir orospu değildim ama bir katil olmama az kalmıştı.

Açık kapıdan içeriye gelenlerin adım sesleri kütüphanenin parkelerinde yankılandığında pozisyonumu bozmamıştım. Bir süre sonra, oturduğum koltuğun sağ tarafı çöktü ve ben o kişiyi spor ayakkabılardan tanıdım. Ardıç yanımda sessizce oturmaktan başka hiçbir şey yapmadığı on saniyenin sonunda, "Sıkma canını bu kadar." dedi bana. Sesi samimiydi ancak artık onu o kadar da samimi bulmuyordum. "Fazla boş konuştu kız. Eminin onun haricinde kimse böyle düşünmüyordur. Düşünüyorsa da ne olacak? Biz neyin ne olduğunu biliyoruz zaten..."

"Bizim neyin ne olduğunu bilmemiz benim için yeterli değil," Sesim çatlak ve boğuktu. "Kimsenin orospu olduğumu düşünmesini istemiyorum."

"Bir iki öpüştü diye insanlar orospu olmuyor," Derince nefeslendiğini işittim. "Acaba diğerleri de benim sürekli biriyle düşüp kalktığımı mı düşünüyor? Ne alaka be?"

Yüzümü ellerimden kaldırdım ve başımı sağ omuzuma doğru çevirerek Ardıç'a baktım. Yüzünde gerçekten şaşkın bir ifade vardı. "Evet öyle düşünüyorlar çünkü sen basket takımındasın ve biz Amerikan dizisinin içerisindeyiz."

Ardıç hiç çekinmeden güldü, kendimi ona eşlik ederken buldum. Doğrulup yanaklarımda kurumuş olan yaşları sildim, gülüşümü sonlandırıp diğer köşedeki Çağla ve Şule'ye bakındım. Muhtemelen onu çıkışta dövebilirdim, yani bunu yapmayı gerçekten istiyordum ama sorun şuydu ki daha önceden hiç fiziksel kavga yapmamıştım.

Her neyse, Seray döverdi.

"Al bakalım," Mert elindeki açılmamış su şişesini bana uzattığında benim için kantine indiğini anlamıştım. Dudaklarıma bir gülümseme yerleştirdim ve suyu alıp, "Çok sağ ol." dedim.

Su şişesinin kapağını açıp büyük yudumlarla suyu içtim, kapağını kapattım. Elimin tersiyle ağzımı silerken, "Götünüzü kaldırın da şunları bir an önce bitirelim." diyen Çağla'nın sesini duydum. Oturduğum yerden kalkmaya çalıştığımda ağzımı bol hakaretli bir cümle için açmıştım ancak sağ kolumdaki baskı beni saniyesinde oturduğun yere ittiğinde bunu gerçekleştirememiştim.

"Sakin ol, tamam mı?" Ardıç, elini kolumdan çekmedi. "Hatta git ve elini yüzünü yıka. Kendine geldikten sonra da işe koyuluruz."

Benimle bu şekilde samimi konuşmasını istemiyordum, hatta mümkünse hiç konuşmamalıydık ama bugün bir istisna olabilirdi. Onu başımla onaylayıp su şişemi koltukta kalktığım yere bıraktım, daha sonra tuvalete gitmek için kütüphaneden çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp rahatladığım, sinirlerimi yatıştırdığım dakikaların ardından elim telefonuma gitti. Yiğit'le konuşmak ve yaşananları anlatmak istiyordum. Onun sesini duymayı o kadar çok istemiştim ki onu aramış, bir arama sesinin ardından telaşla telefonu kapatmıştım. Ona ne diyecektim? Biri bana orospu dedi, hadi lütfen bana orospu olmadığımı söyle mi?

AYRILIK SENDROMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin