ARKADAŞ

7K 322 10
                                    

Resim: Emre

Emre yanıma geldi ve birlike sahneden indik.

"Merhaba" dedi soğuk bir tavırla.

"Merhaba" dedim aynı soğuklukla.

"Aslında doğrusunu söylemek gerekirse arkada seninle olmamak için dua ediyordum" dedi itiraf edercesine.

"Ne yalan söyleyeyim bende" dedim kırgınlıkla.

Konferans salonundan çıktık ve dışarı da bir banka oturduk. Bendeki de mallıktı! Hem ona ölesiye kızıyordum hem de onunla bahçede dolaşıyordum. Yinede neden yanımdan gitmediğini anlayamıyordum.

Bir süre sessizce oturduk. Emre sinir bozucu neşesiyle "Nehir acaba sen şu videoları izledin mi?" dedi ve cebinden telefonunu çıkardı.

"Hangi videoları?" dedim şaşkınca. "Emre hangi video, açar mısın?"

Pis bir sırıtışla "Açıyorum" dedi.

Elinde tuttuğu iphone 6s harikası ile benim dans videomu açtı. Gözlerimi öküz gibi açıp videoyu izledim.

"Emre.. Seni.. Yolarım! Hem ne ara çektin bunları?" diye cırladım. Evet tam anlamıyla koca karı gibi cırlamıştım.

Emre gülerek "Çalışmalarını izliyordum" dedi.

"Çok komik! Çabuk siler misin şunu!"

Emre dudaklarını yaladı ve burnunu çekip "Hayır silmeyeceğim" dedi.

"Ver şunu bana!"

Emre elindeki telofonu yukarı kaldırdı. Banka çıktım ve almaya çalıştım. Banktan inerek koşmaya başladı. Ben onu kovalarken birden dengemi kaybettim ve yere yapışıcakken Emre beni tutmaya çabaladı. Üstümdeyken bana kollarını sım sıkı sarmıştı. Kafamı çakıllara gelmemesi için göğüsüne gömmüştü. O muhteşem kokusu. Tamam belki biraz ter de kokuyor olabilirdi ama yine de parfümü mükemmeldi.

Yere yapışmıştık ve haliyle iphone 6s harikası da yere düşmüştü.

Bahçenin ortasında üst üsteydik ve benim kafam hala daha Emre'nin göğüsündeydi. Ellerimi göğüsüne götürdüğümde ittirdim.

Hemen kalktım ve kenardaki banka oturdum. Emre kalktığında kollarından kan aktığını fark ettim. Sırf beni korumak için yerdeki çakılların koluna batmasına izin vermişti.

"Kolların kötü görünüyor"

Emre'nin kollarına yaklaştım ve üstündeki taşları temizledim. Üfleyerek temizledikten sonra Emre'ye baktım ve beni pişmanlıkla izlediğini fark ettim. Bana bu kadar yakınken ondan nasıl vazgeçebilirdim?

Onun Okyanus mavisi gözlerine bakarken yüzümde yine o salak gülümseme meydana geldi. Muhteşem gülümsemesini takınıp "Noldu bana neden öyle bakıyorsun?" dedi

"Hiç. Hadi telefonunu yerden al da şuradaki çeşmeye gidelim. Kolunu yıkayalım"

"Olur"

"Emre şimdi biz arkadaşız değil mi? Yani o dengesiz hareketlerin yok. Yarın gelip senden nefret ediyorum deme de"

Tatlı bir şekilde gülümsedi. "Hayır merak etme bundan sonra öyle davranmayacağım"

Çeşmede Emre'nin kollarını yıkadıktan sonra revire gidip bant yapıştırdık.

Tenefüs zili çaldında yüzüm düştü. Ondan ayrılıp sınıfa gitmek istemiyordum.

"Hiç derse giresim yok. Girmesek mi?" dedi Emre.

"Ben de onu diyecektim"

"Ee iyi o zaman napalım?"

"Gel benimle" diyip kolunu tuttum ve hocalara çaktırmadan onu çatıya çıkarmayı başardım.

"Nehir, burası..."

"Cok güzel değil mi? Yalnız kalmak istiyorsan veya ağlamak istiyorsan birebir"

"Burayı nasıl buldun? Yani hiç aklıma gelmezdi o kapının ardında bir çatı olduğu"

Gülümsedim. "Senin sayende" dedim.

"Ben sana zarar mı veriyorum?" Aynı pişmanlıkla.

Sadece kafamı sallayıp onayladım.

"Emre bak insanlar sadece fiziksel olarak zarar görmez. Bir hareketin beni param parça ederken diğer hareketin parçaları bir araya getirip iyileştiriyor"

Emre okyanus gözleriyle benden tarafa bakmıyordu.

"Nehir benim hakkımda ne düşünüyorsun?"

"Ne mi düşünüyorum? Hmm bir düşüneyim... Mesela züppesin" dediğimde sırıtıyordu. "Aptalsın, gıcıksın, yontulmamış kalassın ayrıca salaksında, dengesizsin, bana diyorsun ama asıl sen uyuzsun, kabasında..." diye devam ettirirken Emre imalı bir şekilde "...Ama..." dedi.

Küçük bir gülümseme sonrası tamamladım. "Ama şefkatlisin, anlayışlısın, güven kırıcı değil güven vercisin, o kötü laflarının altında bile bir sıcaklık var. Hemen egonu tatmin etme hiç güzel öpüşmüyorsun" dedim arsızca. Emre şaşkındı. Doğrusu bende şaşkındım. Neden böyle birşey söyleme gereği duymuştum ki?

Yaklaşıp "Yani daha önceki deneyimlerinden kötüydü?" dediğinde gülümsedim.

"Elbette" dedim kıkırdayarak.

Emre dişlerini göstererek güldü. Bende "Peki ya sence ben nasıl biriyim?" dedim.

"Uyuz kızın önde gideni, herşeye burnunu sokan, gıcık, başını beladan kaldıramayan tiplerdensin. Harbi seni ne zaman görsem başın belada oluyor. Ama zekisin, tatlısın, ikna edicisin..."

"İnsan bi güzelsin de der, aynaya bakmasam kendimi çirkin sanacağım"

Tek kaşını kaldırdı ve 'söylemiyceğim çünkü çirkinsin' bakışı attı.

Emre "Hayat hikayeni anlat" dediğinde "Nereden başlasam, Bildiğin gibi 19 yaşındayım, Aydın'dan geldim, bursluyum-"

"Yani bilmediğim şeyler"

"Tamam. İki yıl öncesine kadar Balıkesir'de yaşıyordum"

Emre'nin suratında bir gülümseme oluştu.

"Ne oldu neden güldün?"

"Ben de geçen seneye kadar Balıkesir'de yaşıyordum da ondan. Daha sonra tabi dans için Anka'ya gelmeyi düşündüm ve buradayım"

"Cidden mi? Vay be burada karşılaştık ama!" dedim. "Emre 18 yaşında mısın?"

"20 ama göstermiyorum" dedi. "Neyse sen devam et. Merak ettim"

"Ailemin iflası sonucu Aydın'a taşındık."

"İflas derken?"

"Hıhı Esinler holdingi duymuşsundur. Babam oranın sahibiydi. Yani aslında hissenin çoğu ondaydı" Ben konuşurken Emre'nin yüzü gerilmişti. Sanki bir suç işlemiş gibi. O konuşmayınca ben de devam ettim.

"Başlarda zorlansam da alıştım. Anlayacağın büyük düşüş. Ve sonra Anka'nın bursluluk sınavına girdim. Ve buradayım. Sıra sende"

O sırada Emre'nin telefonu çaldı ve telefonla konuşmaya başladı. Ben de o sırada güneşin batışını izliyordum.

Emre'den "Ne! Ne yaptın?!" sesleri yükselince hemen oturduğumuz yerden kalktı ve "Üzgünüm Nehir. Daha sonra tekrar buraya çıkarız. Benim şimdi gitmem lazım"

"Tamam, önemli değil"

Emre çatıdan inince düşüncelerimle başbaşa kalıp güneşin batışını izlemeye koyuldum...

ZÜPPEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin