" KOŞ ! "
Gecenin karanlığı Eveleyn ' in boğuk çığlığıyla bölünüyor. Nerede olduğumu bilmiyorum , etraf oldukça karanlık. Yolumu bulmama yardımcı olan tek şey ay ışığı. Ellerim feci derecede terliyor ve burnuma gelen kan kokusu midemi bulandırıyor. Olduğum yerde dikiliyorum. Ablamın sözünü dinleyip var gücümle bu yerden gitmek istiyorum. Kan kokusu adeta her yeri kaplıyor ve ben boğalacak gibi oluyorum.
" Koş Clair , koş ! " Ablam boğazı yırtılacakmış gibi bağırıyor. Onu göremiyorum fakat biraz ileride debelenme sesleri duyuyorum. Kan kokusu ona ait olabilir mi ?
Düşünmüyorum , var gücümle oraya ilerliyorum. Kan kokusuyla düşünme yetimi kaybedip , tuhaf spazmlar geçirirken nasıl olurda mantıklı düşünebilirim ki ?
O benim ablam !
" Eveleyn nerdesin ?! " Vücudumu bir şeyler çiziyor. Canım yansada durmuyorum. Attığım her adımla birlikte hava tuhaf bir şekilde aydınlanıyor. Yüzüme yağmur damlaları düşüyor. Bacaklarımın altında bir esinti hissedince bakışlarım oraya kayıyor. Üstümde beyaz bir elbise var fakat elbisenin uç kısımları çamura bulanmış. Ayaklarımda aynı derecede çamur olmuş.
Gök gürüldüyor ve ablamın benim için attığı son çığlığını boğuyor. Gökyüzü şimşeğin coşkun parlaklığıyla tekrar aydınlanırken koşmaya devam ediyorum.
Onu bulmam çok uzun sürmüyor. Yada ondan arta kalanlar mı demeliyim ? Upuzun tahta bir direğe sıkı sıkıya bağlanmış baygın bir şekilde ayakta duruyor. Gözünün üstüne düşen bir tutam saç kan kadar koyu. Ablamın bana her zaman Dostluk tarlalarındaki sarı başakları andırdığı saçları şimdi kan kadar , en az şu an içinde bulunduğum gece kadar koyu. Fakat üstünde tıpkı şimdi benim üstümde duran beyaz elbisenin aynısı var. Uç kısımları çamura bulanmış.
Ellerini çözmek için ileri doğru atılırken keskin kurşundan onu kurtarmak için geç kalıyorum. Kurşun karnına denk geliyor. Yarı aralık gözleri yavaş yavaş kapanırken beyaz elbisesinin karın kısmındaki kırmızılıkta gitgide yayılıyor. Ağzımdan boğuk bir inilti yükselirken midemdeki acı dolu kasılmayla yere çöküyorum. Bakışlarımı yere eğip baktığımdaysa beyaz elbisemin karın kısmının kanla kaplı olduğunu görüyorum. Gözlerim yavaşça kapanırken kırmızılık elbiseme gitgide yayılıyor.
Ölüyorum.
Ölüyoruz.
------------------------*------------------------------*--------------------------*-------------------------*------------------------
" Hayır ! " Uykunun sessizliğine gömülen yatakhane haykırışlarımla ayağa kalkıyor. Kulaklarımı ellerime sımsıkı bastırıyorum. Gözlerimi de sımsıkı kapatıyorum.
" Hayır. Dur yapma dur ! "
Soğuk eller beni sarsıyor ve algılayamadığım bir şeyler söylüyor. Deli gibi çırpınıp kurtulmaya çalışıyorum. Fakat her kendimi kurtarma girişimim soğuk ellerin beni daha çok sıkması ve sarsmasıyla sonuçlanıyor. Kalbim korkuyla sıkışıyor.
" Bırak beni . Bırak ! " Kelimeler boğazımı yırtarcasına çıkıyor. Acı dolu yakarışlarım ve iniltilerim bana söylendiğini düşündüğüm cümlelerle karışıyor. Kulaklarıma sımsıkı kapattığımı ellerimi gevşetmemi , gözlerimi açıp kendime gelmemi söylüyorlar. Ama ben hala çamur ve kan kokan , gece kadar karanlık bir yerde yavaş yavaş ölüme yürüyen ablama bakmaya çalışıyorum. Göz yaşlarım yanaklarıma akmaya başlayınca soğuk tenim sıcaklık hissiyle ürperiyor. Buradan gitmek istiyorum. Yada eğer ölüyorsam işimin bitmesini. Çünkü dayanamıyorum. Onun ölümünü izliyorum ve bende ölüyorum.
" Gitme , gitme yalvarırım gitme ! "
Tüm vücudum titremeye başlarken yere kapaklanıyorum. Onun o savunmasız bedenine bakarken biri bana doğru ilerliyor. Yardım istemek için ağzımı açıyorum ki yüzünü göremediğim adamın elindeki silahı görüyorum. Mermi beni tam kafatasımdan vurmadan önce sessiz fısıltılarla irkiliyorum.
" İşini bitirmeden benden kurtulabileceğini mi sandın ? "
" YAPMA ! "
Kendi çığlıklarıma uyanıp gözlerimi açıyorum. Yüzümden damla damla ter akıyor. Göğsüm bir inip bir kalkarken tedirgin yeşil rengi gözler benimkilerle buluşuyor fakat ben ona bakmıyorum. Az önce yaşadığım şeyin etkisi sürüp gidiyor fakat artık tüm o şeylerin berbat bir kabus olduğunu yavaş yavaş idrak ediyorum. Yine de kontrol etmek için birkaç kez çevreme bakınıp karnıma koyduğum avucumu kaldırıp vurulup vurulmadığımı kontrol ediyorum.
Ölmüyorum.
" Açılın şurdan. "
Bu sefer sıcacık eller beni kaldırıp kucaklarken itiraz bile edemiyorum. Gözlerimi tekrar kapatıp ağırlığımı tamamiyle beni taşıyan kişiye bırakıyorum.
Ne kadar yürüdüğümüzü daha doğrusu beni taşıyan kişinin yürüdüğünü bilmiyorum. Fakat sırtım yumuşak bir yere değince gözlerim tekrar kendiliğinden açılıyor ve çığlık atmak için bağıracaken Wes ağzımı ondan beklenmeyecek kadar yumuşak bir şekilde kapatıp " Sakin ol , sadece benim. "
Fakat nefes alışverişlerim kontrol edemediğim bir hızla artıyor. Korkuyla titremeye başlayınca ne olduğunu anlayamıyorum ve bir noktadan sonra Wes ' in sakinleştirici sözleri yetersiz kalıyor. Bu yüzden işin içine dudakları girince nefes bile alamıyorum.
Bir süre beni öpüyor. Karşılık veremiyorum , belki de vermek istemiyorumdur. Ama o kadar sıcak , ısrarcı ve güven verici ki neden karşılık vermediğimi anlayamıyorum.
Hiçbir şey söylemeden beni yatağa yatırıyor ve üstümü pikeyle örtüp ışıkları kapatıyor. Kalp atışlarım ve nefes alışveriş düzene girerken belimde bir el hissediyorum ve yumuşacık yorganın içine kapanırken birkaç sakinleştirici söz işitiyorum :
" Sana bir şey olmasına asla izin vermem. "
Bir bölümde burada biter. 18. bölümü daha dün yayınlamama rağmen 19. bölümü de bugün yayınlıyorum. Umarım emeğimin karşılığını alırım ^^. Bu bölümde de çok olay yoktu ama güzel bir bölüm oldu diye düşünüyorum. Yorumlarınızı ve votelarınızı bekliyorum. Bu arada multimediadaki şarkıyla okuyabilirisiniz. Ben yazarken onu dinliyordum çünkü :D . Bitince tekrar açabilirsiniz. Yeni bir bölüme görüşmek üzere :) .
Dipnot : Bu bölüm 20K olmamızın şerefine olsun o zaman. Ayrıca multimediadaki Clair :) .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyumsuz | A Divergent Fanfiction 1
FanfictionOn altı yaşına gelen Clair Strayder beş farklı topluluğa bölünmüş olan Chicago'da Bilgelik topluluğunda yaşamaktadır. Her yıl düzenlenen topluluk seçimi törenleri çok yaklaşmıştır ve Bilgelik'in başkanı olan ve aynı zamanda Clair'in arası pekte iyi...