1.5

206 26 11
                                    

"Dylan, sana bir şey olduğunun farkındayım... Eğer..eğer anlatmak istersen ben buradayım, bunu unutma tamam mı?"
Başını olumlu anlamında sallayıp beni kollarının arasına alınca huzur bulduğum kokuyu soludum. O koku tarif edilemeyecek kadar harikaydı...

"Hadi sen eve gir artık."
Ona son kez baktım.
Benim dışımda her yere bakıyordu. Bu davranışı sinirlerimi bozsa da gidip yanağına kocaman bir öpücük bıraktım ve apartmana girdim.

Onun neyi vardı, hiçbir fikrim yoktu. Ama onun bana ne olduğunu söylemeden böyle asık suratla gezmesine göz yumamazdım, yummayacaktım da.

Fakat önce ısmarlamam gereken bir kahve vardı.

Mahalledeki bilmem ne isimli bir teyzenin 35 yaşındaki kızına zor da olsa bir koca beğendirebilmişlerdi ve şimdi de onun çeyiz hazırlıklarına mı her ne haltsa yardım etmek için tüm komşular toplanmıştı. E tabii annemi de davet etmişlerdi.

Uzun lafın kısası annem evde değildi.
Niye lafı uzattıysam.

Odama geçip çantamı dolabımın yanına bıraktım. Dolabımdan siyah-beyaz yatay şeritli bir tişört ve açık mavi tonlarında kot pantolon çıkardım.

Biraz telefonla oyalandıktan sonra üzerimi değiştirdim ve mutfağa geçip günlük 'buzdolabını açıp boş boş seyretme' etkinliğimi yaptım.
Gözlerimi devirip buzdolabını kapattığımda telefonumdan mesaj sesi duyuldu.

Clay, Instagram'dan kafenin adresini göndermişti ve yolda olduğunu söylemişti.Onu hızla onaylayıp telefonumu arka cebime yerleştirdim.

Siyah spor ayakkabılarımı giyip kapıyı kilitledikten sonra apartmandan çıktım ve bize pek de uzak olmayan kafeye doğru ilerlemeye başladım.

Bindik bir alamete, gidiyoruz bilmem nereye hesabı girişmiştim bu işe. Ve sonucunda beni neyin beklediği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu...

**

Kafeye giriş yaptığımda burnuma lavanta kokusu dolmuştu. Lavanta kokusu üzerimdeki anlamsız stresi az da olsa yok ederken gözlerimi kafenin içinde gezdirdim.

Gözlerim Clay'in kahve gözleriyle buluştuğunda tebessüm edip yanına ilerledim ve karşısındaki sandalyeye oturdum.
Hoşgeldin-hoşbuldum, hâl hatır muhabbeti geçtikten sonra ben yanımıza gelen garsona kahve siparişi verirken Clay ikimize de browni sipariş etmişti.

Sadece kahve içmeyecek miydik?

"Buraya geldiğin için teşekkür maksadında browniler benden." deyip gülümseyince ben de gülümsedim.

Kahveler ve browniler geldikten sonra havadan sudan konuşmaya başlamıştık. Konu yine dönüp dolaşıp otobüsteki olaya gelmişti.
"Sen... O'na sandığımdan daha fazla değer veriyorsun, değil mi?"

Kimden bahsettiğini ikimiz de gayet iyi biliyorduk. Derin bir nefes aldım ve ikimizi sessizliğe boğan sözleri söyledim.
"Onun için değil ölmeyi, yaşamayı bile göze alırım."

-
Neden bilmiyorum ama Holland'ın söylediği bu söz sebepsizce günlerdir kafamda dönüp dolaşıyor. Aklıma nereden yerleşti hiçbir fikrim yok.

Alone IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin