5.9

159 10 6
                                    

"Şekeri uzatsana."
Crystal'ın uzattığı şekerden çayıma ekledim ve karıştırdım.
Ben, Dylan, Crystal, Tyler ve arkadaşları kahvaltı etmek için bir kafeye gelmiştik.
Sınav stresinin gün geçtikçe arttığı bu günlerimizde biraz kafa dağıtmak güzel oluyordu.

Aramızda geçen ufak konuşmalar dışında pek sohbet etmeyip karnımızı doyurmaya odaklanmıştık.
Sırasıyla ben cam kenarında oturmuştum, karşımda Crystal, yanımda Dylan vardı. Crystal'ın yanında Tyler varken onun yanında Liam ve Victoria, karşılarında ise Cody ve Shelley vardı.

"Holland tebrikler, barışmışsınız."
Cody'nin bu sözüne gülüp teşekkür ettim.
Dylan'la her konuşmamızda Shelley'in yüzü bir ton daha kızarıyordu.
Bence kıskanıyordu, neyse umrumda değildi.

Dylan uzanıp aldığı çileği bana yaklaştırdığında elinden almaya çalıştım ama o izin vermedi.
"Ben yedirmek istiyorum."

Gülüp yedirmesine izin verdiğimde masadakilerin dikkatini çoktan çekmiştik. Bu da haliyle canımın fena halde sıkılmasına neden olmuştu.
Derken birinin adımı seslendiğini duydum.

Başımı kaldırdığımda o kişinin Clay olduğunu gördüm. Gülümseyip ayağa kalktım ve sıkıca sarıldım.
"Hoşgeldin. Nasılsın?"

Gülümseyip soruma çekingence cevap verdi, "İyi. Sen?"
Omuzlarımı silktim.

"Ben iyiyim. Ee, otursana. Ah, pardon seni tanıştırmayı unuttum," masaya döndüğümde hepsi bizi izliyordu.
"Gençler bu Clay. Benim," biraz durup ona baktım ve gülümsedim "Benim kardeşim."

Clay utangaç bir şekilde gülümseyip herkese selam verdi. Yüzü her zamankinin aksine sararmış ve solmuştu. Göz altlarında oluşan mor halkalar onun çok yorgun olduğunu ve uykusunu alamadığını belli ederken gün geçtikçe cılızlaşan bedeni onun için endişelenmemi sağlıyordu.
Dylan ayağa kalkıp onunla erkekçe selamlaştıktan sonra tekrar konuştum,
"Otursana."

"Yok, ben çok kalamayacağım. Sadece seninle ufak bir konuda konuşmam gerek de, gelebilir misin?" kaşlarını kaldırdı.
Ona moral vermek istercesine kolunu sıvazladım, "Tabii gelirim."
Başımı Dylan'a çevirdiğimde kulağıma "Benim de gelmemi ister misin?" diye fısıldadı.
Başımı salladım, "Gerek yok, biz konuşup geliriz hemen. Sen keyfine bak." deyip yanağını öptüm.

Gözleri bir yıldız gibi parlarken gülümsedi ve alnıma buse kondurup yerine oturdu.

Ben de Clay'in koluna girerek onunla beraber dışarı çıktım. Boş banklardan birine oturtup ona döndüm.
"Sen iyi misin? Bugün biraz yorgun gördüm seni."

"Bir şeyler duydum da. O biraz beni etkiledi."

"Anlatmak ister misin?" dedim tebessüm ederek.
Bakışlarını bana çevirip gülümsedi ve bir anda beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
"Sen... Mükemmel birisin." dediğinde gülümseyip ellerimle sırtını sıvazladım.
"Sen de öylesin!"

"Benim... Sana bir şey söylemem gerek. Ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." dedi benden uzaklaşarak.
Biraz susup bakışlarını ayakkabılarına çevirdi.
"Babalar oğulları büyümeye başlarken onlara öğütler vermeye başlar. Babam bir keresinde bana o gereksiz öğütleri verirken şöyle demişti, "Sana karşı çıkanlar olursa, seni ezmek isteyen olursa çekinmeden zarar ver! İster fiziksel, ister zihinsel olsun. Ama asla altta kalma! Aynen benim gibi ol!". Ben bunları duyduğumda deliye dönmüştüm. Bu yüzden de kavga etmiştik zaten, bir hafta kadar konuşmamıştık." Ben duyduklarım karşısında babamdan bir kez daha iğrenirken Clah sözüne devam etti.
"Ve bugün, "Aynen benim gibi ol!" kelimesini neden söylediğini öğrendim."
Sustu.

Bir dakikaya yakın bir süre konuşmayınca başımı eğip hala ayaklarıyla bakışan yüzüne baktım.
Boğazını temizleyip başını diğer tarafa çevirdi.
"Anneni bıçaklayan kişi baban."

"N-Ne?"

Alone IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin