1.6 Noah

82 40 9
                                    

*Medyadaki müzikle okuyun bölümü fakat dikkat edin çok fazla dinlerseniz sokakta ben mesihim diye gezmeye başlayabilirsiniz*

Ian'ın elinde tahta parmaklıklı küçük bir kafes vardı. Parmaklıkların arası o kadar dardı ki içinde ne olduğu görünmüyordu. Kafesi yere bıraktı ve kapağını açmak için eğildi. Kapağını açtığı an  yeşil çizgili kalın bir yılan yavaş hareketlerle Ian'ın koluna oradan da boynuna doğru tırmanmaya başladı. Düşmanca yaklaşmıyordu Ian'a. Sanki kim olduğunu bilir ve ona bir minnet duyar gibi yavaş yavaş hareket ediyordu. Yılan boynuna dolanmadı. Boynuna ulaştıktan sonra öylece durdu ve kafasını ileri doğru uzattı.

Yılan iki gözüyle de ürpertici bir şekilde bana bakıyordu.  Gözleri kara delik gibi sonsuz bir karanlıkla doluydu. Ian üç basamaklı merdivenden çıkıp bana doğru bir kaç yavaş adım attığında yılan yüzüme doğru atıldı. Ani bir refleksle kafamı yana yatırmaya çalıştığımda boynumu tutan demir bunu engelledi ve boynuma şiddetli bir acının yayılmasına sebep oldu. Ian eğer sol eliyle yılanı tutmasaydı boynumda zehirli olduğuna emin olduğum iki ısırık iziyle kıvranıyor olabilirdim. Korku bedenimi adrenalinle doldurmuştu. Damarlarımda akan kanın hızını hissedebiliyordum.

''Ian'' dedim sert bakışlarında kardeşimden kalan bir iz arayarak. Beni dinlediğini belli edercesine kaşlarını kaldırdı. Bir taraftan da koluna sarılmış yılanı bir kediyi okşarcasına okşuyordu.  ''Bak sana ne dediklerini bilmiyorum. Nasıl kendilerine inandırdıklarını bilmiyorum fakat onların vaat ettikleri her şey yalan! İnan bana lütfen. Bir yalan uğruna bunları yapmaya değmez Ian.''

''Sana büyük bir iyilikte bulunuyorum kardeşim'' dedi yüzünde hiç bir duygu ifadesi olmadan. Ardından heyecanlı bir sesle devam etti. ''Seni tüm bu kainatın yöneticisine gönderiyorum. Orada değerli liderimizin yanında olma şerefine erişeceksin.''

''Ian bunların hepsi yalan. Sen buna inanacak kadar aptal olamazsın.'' Konuşmaya devam edecektim fakat o sırada geniş kapıdan giren, yüzleri, üçgen şeklinde, boyunlarına kadar örtülü şapkalarla gizli, kahverengi pelerinli adamları görünce durup onlara baktım. şapkalarda yalnızca önlerini görebilmeleri için iki küçük delik vardı. Yaklaşık otuz kadar adam -vücut yapılarını gizleyen ve yüzlerini görmeme engel olan kıyafetler olsa da adam olduklarını düşünüyordum- oda içerisinde halka şeklinde dizildiler. Ian ise merdivenden inip şapkalı adamın yanına geri döndü. Böyle bir şeye şahit olduğuma inanamıyordum. Saçma bir film sahnesini izler gibi hissediyordum ama bu film sahnesi değildi ve ben de film kahramanı değildim. Bir film kahramanında buradan kurtulmak için planı olurdu ama bende yoktu.

Bu kadar fazla adamın o küçük deliklerden beni izlediğini hissetmek tüylerimi ürpertiyordu. Hepsi de şeytanın liderleri olduğuna inandırılmış zihinler olmalıydı. Halka şeklinde dizilmiş bu adamların ortasında Ian ve halen adını bilmediğim ama örgütlerinin başı olduğunu düşündüğüm o şapkalı adam vardı.

Şapkalı adam şapkasını çıkarıp arkasındaki adamlardan birine verdikten sonra bağlandığım tahta çıkan odun merdivenlerin ilk basamağına çıkıp yüzünü Ian'a döndü. ''İnanç kardeşim, yüce liderimize ve bize olan bağlılığını kanıtlamak için bugün hepimiz buradayız. Tüm benliğini ona adaman için tek yapman gereken ona ne kadar değer verdiğini göstermek. Bunu ise en değer verdiğini onun yanına hizmete göndererek yapacaksın. Koynundaki yılan, burada olduğu sürece kurbanın liderimizin yanına gideceğine ve ruhunun sahte yalanların içinde kaybolmayacağına emin olacağız'' 

Korkuyordum. Etrafımda olan bunca şeyin gerçek olduğuna inanmak istemiyordum. Tüm odadaki adamların hep bir ağızdan, bilmediğim bir dilde,  ellerindeki kitaplardan bakarak söylemeye başladıkları melodili, ayin olduğunu düşündüğüm duayı okumaya başladıklarında tüylerim ürperdi. Ses tonlarındaki melodi kendilerini kötülüğe adadıklarını ortaya seren tondaydı.

İri adam duvardaki meşalelerden birini sökerek halen merdiven basamağında duran uzun, kızıl saçlı adama verip geri çekildi.

Uzun saçlı adam Ian'a doğru giderken konuşmaya devam etti. ''Seni bizden biri olmaya, şeytanın ateşini yakmaya davet ediyorum.''

Elindeki meşaleyi Ian'a verip halka şeklindeki, ilahi söyleyen adamların arasına girip kardeşimi izlemeye başladı. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı.

Ian elinde alevler saçan meşalesi ve koynundaki yılanla tekrardan bana doğru yürüdü ama bu sefer merdivenden çıkmayıp, oturduğum yerin altında bulunan kalın, birleşik tahta sütunların yanında durdu. kafamı çevirip ona bakamıyordum ancak meşalelerin çıkardığı çıtırtı sesinin kat ve kat fazlasını duyduğumda orada ne yaptığını anlamıştım. Şeytanın ateşini yakmıştı.Alevler merdivenlerin ilk basamağına ulaşmıştı, aynı zamanda oturduğum yerin alt tarafı da yavaş yavaş yanmaya başlamış olmalıydı.

Ian alevlerden uzaklaşmak için geri bulunduğu yere giderken bir süredir görmediğim o kardeşçe bakışlarını kısa bir süre de olsa gördüm. Alevler yükselirken onun gözünde de bir korku görüyordum ama yine de hiç bir şekilde beni kurtarmaya yönelik harekette bulunmuyordu. 

''İan!''diye bağırdım son bir umutla. alevler iyice yükselmişti. yanarak eriyen odunların taşıdığı alevler ayaklarıma ulaşmak üzereydi. kollarımın bağlı olduğu yerlerde de ilk alevler gözükmeye başlamıştı. Yakında alev alacaktım. Sıcaklık dört bir yanımı sararken kulaklarımı hala ilahinin ürpertici melodisi dolduruyordu. Gözlerimden akmaya başlayan yaşlara ve hıçkırıklarıma engel olamadım. Koltukta kıpırdamaya, bağlı oluğum yerden kurtulabilmek adına son bir kez şansımı denemeye çalıştım ama olmuyordu. kıpırdayamıyordum. Alevlerin yaklaşmasını da engelleyemiyordum.

Kaç saattir merak ettiğim ölüm şeklimin yanarak olmasını hiç aklımdan geçirmemiştim. Daha çabuk olup bitmesini istiyordum ancak yanarak ölmenin hiç çabuk olmayacağına emindim. Bir kaç saniye sonra kıyafetlerim yanmaya başlayacaktı. Ardından ise derim alev alacaktı ve derim tamamen yanıp kaybolana kadar ölmeyecektim. 

Tam alev ayakkabılarımın altındaki lastiği eritmeye başladığı sırada beynimde bir şimşek çaktı ve ilahilerinin arasından beni duyabilmeleri için avazım çıktığınca bağırdım. ''Durun!!''

İlahilerini durdurmak için iki cümle daha bağırmam yetmişti.''Diabolus mea! Parere!''

''Diabolus mea! Parere!''

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Devrim 🌹

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


-Devrim 🌹

İkinci ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin