1.8 Noah

80 41 13
                                    

"Diabolus mea! Parere!"
Oturduğum tahtın arka tarafından yükselen alevler saçlarımın uçlarını yakıp ortama kötü bir koku yaymaya başladığı sırada üstüme gelen soğuklukla irkildim. Büyük bir soğukluk dalgasıydı ve bu birkaç dakika kadar devam etmişti.

Her şey bittiğinde ve ortam sessizliğe büründüğünde sırılsıklamdım. Soğuk su, uçları kararmış beyaz saçlarımdan yüzüme doğru akmaya devam ediyordu. Alevler sönmüş ortalığı, sönen alevlerin peşisıra gelen yoğun bir duman kaplamıştı. İlahiler susmuş, elinde siyah hortum tutan şapkalı adam tekrardan diğerlerinin  arasına karışmıştı.

Etrafımı saran alevler yoktu artık. Rahatlamıştım. Hiç olmadığı kadar rahattım ve bu ağzımdan bir kahkahanın kaçmasına sebep olmuştu. Neden güldüğümü bilmiyordum ama kendimi durduramıyordum da. Etrafımdaki adamları umursamadan gülmeye devam ettim. Bir süre sonra kahkahalarım kendimin de korktuğu bir hale bürününce bunu sonlandırmam gerektiğine karar verdim.

O sırada bir şeyi daha fark etmiştim. Beni bu koltuğa sabitleyen demirlerin tahtaları alevler sayesinde çürümüştü. Sağ kolumu şiddetli bir şekilde çektiğimde, saatlerdirbeni esir alan demirden kurtulmuştum. Tüm demirleri hızlı bir şekilde çıkarıp ayağa kalktığımda beklemediğim bir şeyle karşılaştım.

Ben ayağa kalktığım an uzun saçlı adam da dahil olmak üzere herkes dizleri üzerine çökmüştü. Ayakta yalnızca Ian ve ben kalmıştık. Ian'ın yüzündeki şaşkınlığı görüyordum. Gülünç bir şaşkınlık vardı. Gözlerini benden ayırmıyordu. Onun bu şaşkınlığı beni mutlu etmişti. Ölmemiştim ve artık sonunu düşünmesi gereken oydu. Yüzümde yarım bir gülümseme belirdiğini hissettim. İçimde kopan kahkahaları dışarı vuran yarım bir gülüş.

Ian'ın yanınsaki uzun saçlı adam ona eğilmesini işaret ettiğinde Ian karşı koymadı ve yavaşça dizleri üzerine çöktü fakat hala gözlerini benden ayırmıyordu.

Merdivenlerden yavaşça indim ve hepsinin ortasında, önceden uzun saçlı adamın durduğu yerde durup diz çökmüş kalabalığa göz gezdirdim. Artık liderleri bendim. Demirlerden olağanüstü(?) bir şekilde kurtulduğumu düşünüyorlardı. İbranice iki cümle konuşmuştum. Benim şeytan olmadığımı kanıtlamaları imkansızdı. Liderleri bendim.

Gözümde bilgisayarda izlediğim tüm o masum insanların katledildiği sahneler canlandı. İntikam almak için hiç geç değildi. Yaptıklarının cezalarını ödemeleri için şansım vardı. Ve ben bu şansı ziyan etmeyecektim.

"kalk" diye seslendim uzun saçlı adama. Adam başı eğik bir şekilde, yavaşça dizlerinin üstünden ayağa kalktı. "bana bu alanınızın içinde hemen kalacak bir yer ayarlamanızı istiyorum."

Bir bakıma emir vermek hoşuma gitmişti. Bir kaç dakika önce beni öldürmek için büyük bir heyecanla bekleyen adam şimdi korkudan titriyordu.

Adam bir kaç saygı kelimesinin ardından benim kendini takip etmemi rica etti. Bunları söylerken hiç kafasını kaldırmamıştı. Ardından arkasını dönüp ilk önce florasan aydınlatmalı büyük odaya oradan da daha önce fark etmediğim diğer bir demir kapıya doğru yöneldi. Onu takip ettim ve kapıdan içeri girdim. İçerisi uzun bir koridora açılıyordu. Sağda ve solda kapılar vardı. Açık olan bir kapıdan içeri baktım. Küçük bir gemi kamarasını andıran kapılardı.

Adam o kapılardan hiçbirinin önünde durmayıp ilerlemeye devam etti. Koridorun bittiği yerde, tam karşıda, altın varakların süslediği bir kapı vardı. Diğerlerine göre daha büyük ve geniş bir kapıydı. İhtişamlıydı.

Adam kapıyı açıp kenara çekildi. Odaya girmemişti. Ben odaya girdiğimde yavaşça kapıyı kapattı ve uzaklaşan ayak sesleri duyuldu. Her ihtimale karşı kapının kilitlenip kilitlenmediğini denedim. Kapı kilitli değildi. Kesinlikle beni şeytan sanıyorlardı ve bende kesinlikle onlara istediklerini verecektim.

Gülümsemeye devam ederek odaya göz gezdirdim. Büyük bir odaydı. Odayı aydınlatan mumlar vardı. Tam kapının karşısında geniş ve gösterişli, kırmızı çarşaflı bir yatak duruyordu. Dolaplar, raflar, duvarlar, neredeyse her şey bordo ve kırmızıydı. Odanın ağır bir havası vardı. Aydınlatma olarak kullanılan mumlar da bunu çoğaltıyordu. Yine de oda hoşuma gitmişti.
Odanın sağ tarafında bir kapı daha vardı. Kapıyı açıp içeriye baktım. İçinde eski tip koltuklar olan, yine aynı şekilde kocaman ve kırmızı ağırlıklı bir oda vardı. Odanın duvarına sabitlenmiş kitaplığa yöneldim. İçindeki kitaplar kalın ciltliydi. Bir kaç kitabın adına baktım. Çoğu İbraniceydi. Sanırım liderlerine özel tasarlamışlardı odayı.

Kitaplar arasında kapağında 5 köşeli yıldız olan bir kitap görünce elime aldım. Kırmızı ciltliydi. Altın yaldızlı harflerle "Satanism" yazıyordu.

Kitabı alıp oldukça rahat olan, karşılıklı, tekli koltuklardan birine oturdum. Eğer bu rolü oynayacaksam ilk önce öğrenmeliydim.

İkinci ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin