Garajın ortasında öylece duruyordum. Noah'ın karşısında. Daha çok... Abimin karşısında. Yıllarımı korkarak geçirdiğim abim. İki kapılı geniş garajda bir kenarda beyaz Lexus ve onun yanında da siyah Cadillac duruyordu. Boş kalan, aslında ilk başta depo olarak kullanabileceğimi düşündüğüm açıklıkta ise Noah ve ben vardık.
Garajın tavana yakın yükseklikteki küçük pencerelerinden gelen ışık arabalara vuruyordu. Bahçedeki uzun siyah lambalardan gelip garajın dış duvarına çarpan ve içeri dar pencerelerden giren ışık yetersizdi. Oğlumun bembeyaz teni şimdi çok daha koyu görünüyordu.
Gözleri kapalıydı ama bu karanlık garajda, gözlerini göremesem de, hatta yüzü bana dönük olmasa bile onunla ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu anlaşılabilirdi. Duruşu bile Noah gibi değildi. Henüz benimle konuşmamıştı ama abim kendi sesini bu dünyaya ruhuyla birlikte getirememişti anlaşılan. Çünkü telefonda duyduğum kahkahanın Noah'a ait olduğuna yemin bile edebilirdim.
Ama görünen o ki masum insanların bedenlerini sadece iletişim kurmak amacı ile kullanmıyordu. Onlara acıyı da getiriyordu. Eskiden benim başıma kötü şeylerin gelmesi ya da üzgün olmam, hatta yaralanmam bile hoşuna giderdi. Sanki bundan kendine bir pay çıkarabilecekmiş gibi.
Şimdi kendisi de yeterince acı çekmiş ve bir süre sonra, bir şekilde ruhunu bu dünyaya geri getirmenin bir yolunu bulmuştu.
Bu kez beni korkutamıyordu. Eskiden olduğum o küçük kız çocuğu değildim artık. Onu farklı bir bedende, kapkaranlık ruhunu oğlumun bedeni arkasına saklarken bile görebiliyordum. O çirkin gülümsemesini gözümün önüne getirebiliyordum. Siyah saçlarını ve bana baktığını fark ettiğimde tir tir titrediğim siyah gözlerini de aynı şekilde.
Oğlumun bedeni korkumu hafifletmiş gibiydi. Korktuğum onun kendisi ya da geri dönmüş olması değil oğluma zarar verebileceği ihtimaliydi. Bana zarar verebileceği kadar vermişti zaten.
14. yaş günümde onu öldürdüğümde bunu yapabileceğini zaten biliyordum. Cadılardan biri -hatta hepsinin başı- olduğu nadir kişi tarafından bilinen büyükannem Georgia Hawkins'ti. Ve o, beni ve öz abim Cameron'dan çok üvey abim Keaton'u severdi.
Ben onları öldürmeden önce uzun bir süreyi büyükannemle geçirmişti. Devon'la tanışmam da bu döneme denk gelmişti. Cadıların en güçlüsünün normal bir insan ile birlikte olmasına herkes karşıydı.
Normal olarak hepsi buna karşı çıkmış hatta bizi ayırmaya çalışan kuzenlerimden çok daha ileri gidip ikimizi de öldürmeye çalışanlar olmuştu.
İkizlerden kimsenin haberi yoktu. Henüz. Keaton onları bulmuştu artık. Tüm bunların büyükannemin kulağına gittiğinden daha emin olamazdım.
Kimse öğrenmeden önce çocukların güvenliği için Boston'a taşınmıştık. Bizi bulamayacaklarına artık inanmıştık. İki çocukla 7 sene geçirmiştik ve Devon genelde evde olmasa da genç bir anneye göre çok iyi bir iş çıkarmıştım.
Bu güvende geçen 7 seneden sonra Leia aramıza katılmıştı ama o doğduktan sonra da Jason Slade'in ağına takılmıştık. Aslında ben bundan çok daha önce ona yakalanmıştım ama artık izimizi kaybettirdiğimizi düşünmüştük. Ondan da yakamızı kurtardığımızda kucağımda Luke, elimde Ian'ı evlat edindiğimize dair bir belge vardı.
Daha mutlu olamazdım. Annemin aile adına hiçbir şey bırakmadığı o yıkıntıdan yıllar önce kurtulmuştum. Üvey abim ve babam ölmüştü. Annem ölmüştü. Jane ve Devon yanımdaydı ve üstelik ailemin ulaşamayacağını düşündüğüm 5 çocuğum vardı.
Park'ı saymazsak.
-Bade 🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Şans
Misteri / ThrillerBuraya bak cılız okur. Senin o geçirdiğin tüm uykusuz geceler gibi bir ömür geçiren bu aileye bak. Kanın işkenceyle harmanlandığı tüm o yılları oku. Bu hikayeyi okuman için ilk önce tüm bu vahşete hazırlanmalısın. Eğer hazırsan başlayabilirsin. ??⛓️?