4.7 (Jason)

33 8 2
                                    

   Cat ve Devon eve vardığında mutfakta, pencerenin önünde ama dışarıdan beni göremeyecekleri bir perdenin ardındaydım. Devon siyah Cadillac'Inı evin önünde gelişi güzel park etmiş, çalışır halde, üzerinde anahtarlarıyla bırakmış ve kapıyı çarparak indikten sonra hızla ama bir yandan da tedirgin bir şekilde ön kapıya yürümüştü. Mutfağın girişinin hemen çaprazındaki ön kapı açıldığında Cat'in de eve doğru giden taş yolda yüksek topuklu ayakkabılarını hiç umursamadan koşuşunu göremeden mutfağın kapısına yöneldim.

Evin sahiplerini karşılamam gerekirdi. Devon girer girmez garaja koşacaktı. Evin en sevdiğim yerinin hangisi olduğunu çoktan öğrenmiş olmalılardı hepsi. Bu yüzden elbette hemen garaja gidecekti. Ama garaja açılan kapı mutfaktaydı. Kapıya doğru koşacakken beni görmesiyle aniden durdu. Ona gülümsememi sundum.

Kolundaki çiziklere bakılırsa bu gece ay ışığı Cat'İn üzerindeydi ve Devon onun eski sırrını öğrenmişti. Kolundaki çiziklerin gözüme çarpmasıyla gülümsemem yüzüme yayıldı.

Cat de bize katılmıştı artık. Vücudunu saran düz beyaz elbisesi kalçasının biraz altında bitiyordu. Desensiz, sade beyaz kumaş Devon'un kolundaki yaralardan yola çıkarak Devon'a ait olduğunu düşündüğüm kan lekeleri ile süslenmişti. Bu güzel elbiseyi tekrar giyemeyecek, vücudunu böylesine gözler önüne seremeyecekti. Güzel vücudunu. Gözlerim bembeyaz pürüzsüz bacaklarına kaydı.

Beyaz yüksek topuklu ayakkabıları üzerinde zar zor durduğunu, dizlerinin titrediğini görebiliyordum. İnce bacakları vücuduyla birlikte bir de omzundaki yükleri bir arada taşıyamıyordu. Her an dizlerinin üzerine düşebilecekmiş gibi görünüyordu. Bunu yaptığını az görmemiştim gerçi.

Çocukları ve kocası onun zayıf noktasıydı. Herkesin olduğu gibi. Ve ben şimdiye kadar her zaman onu zayıf noktasından vurmuştum. Vurduğum yerden güçleneceğini düşünmüştüm ama şimdi görüyordum ki biraz olsun bile değişmemişti. Sevgi insanı ne hale getiriyor.

Gülümsememi yüzümden silmedim. Incarna karşımda hala bozulmamış saçı ve makyajı ile dururken bu anı bozmak içimden gelmiyordu. Çünkü birkaç saat sonra ne bu güzel makyajdan ne de sabah yapıp evden çıktığı saçından eser kalacaktı. Hepsi gidecekti. Makyajı gözlerinden akacak ve yanaklarına bulaşacaktı. Fondöten kullanmadığını biliyordum. İhtiyacı da yoktu. Sabah büyük ihtimalle Devon'un ve Luke'un alnında iz bırakmış olan kırmızı ruju gözyaşlarına karışıp çenesinden üzerinde damlayacak ve beyaz elbisesine bulaşmış kan ile uyum içinde bir iz oluşturacaktı.

Bir yere gitmeyeceklerini biliyordum. Hiçbir zaman gitmezlerdi. Ama bu kez emindim çünkü garajda zincirlenmiş olan Noah'tı ve onu burada bırakıp gitmeyeceklerini biliyordum. Cat hep böyle olmuştu. Her zaman sonunda ölecek olsa bile sonuna kadar savaşırdı. Rakibinin kim olduğunu ya da cüssesini önemsemezdi. Devon'dan emin olmasam da Cat burada kalacaktı. Bu yeterli olurdu zaten.

Cat uysalca ellerini uzattı. Devon şaşkınlıkla onu izliyordu ama sesini çıkarmadı. Belki de konuşamayacak kadar şaşkındı. Cat hiç bu kadar erken teslim olmamıştı. Ya da o bunu görmemişti.

Cati'İn ince bileğini sıkıca kavradığımda ön kapı açıldı ve içeri Jeff girdi. Kapıyı kapatmadan önce dışarıdan gelen ışıktan dolayı oluşan gölgesi bir anlığına açık mutfak kapısından görünen koridora yansıdı.

Yine eve gelirken güzel sevgilisini de yanında getirmiş olmasını diledim. Elbette Incarna için beslediğim duyguları başka hiç kimseye beslememiştim ama o kız da Jeff ile gelmiş olsaydı daha kalabalık olabilirdik. Bazen aramıza Jane katılırdı. Benim için ne kadar kalabalık olursak o kadar iyiydi.

Jeff tekerlekli sandalyesiyle mutfak kapısının önünde durdu. Yüzündeki şaşkınlığın ardında yatan korkuyu görebiliyordum. Artık bu ailenin yüzlerini okuyabiliyordum. Çok da zor değildi aslında. Elbette ki korkacaktı. Korkusunu hissetmek zaten yukarı doğru kıvrılmış dudaklarımın daha da genişlemesine neden oldu.

Cat'in bileğini bırakmadım. Bileğini çekiştirerek Jeff'e gitmesini söyledi. Az önce sadece Devon ve kendisi buradayken kendi kendiliğinden bana teslim olmuştu ama aramıza Jeff'İn de katılması fikrini değiştirmesine yol açmıştı. Ona ya da Devon'a zarar vermemi kabul ediyordu ama az sonra onlarla birlikte Jeff'e de zarar verebileceğim ihtimalini göze alamıyordu. Jeff'e gitmesini söyleyip durdu ama Jeff oldum olası cesaret ve aptallığı karıştıran bir çocuk olduğundan gitmeyeceğini biliyordum.

Annesini dinleyip arkasını dönüp gitseydi gururu incinirdi –ki o bunu fazlasıyla önemserdi- kalsa da garaja gitmekten başka çaresi olmayacağını biliyordu ama gitmemekte ısrarcıydı. Dediğim gibi, cesaret ile aptallık arasındaki o ince çizgiyi her defasında geçiyordu.

Cat'in bileğini daha da sıkarak onu arkamdan gelmesi için çektim. Garaja giden kapıyı açtım ve içeri girmesi için bir işaret verdim. Diğerleri zaten mecburen geleceklerdi. Tam da düşündüğüm gibi girdikten sonra açık bıraktığımız kapıdan önce Devon, ardından ise sandalyesi ile Jeff girmişti.

Hepsini Noah'a yaptığım gibi bir tarafı o ince borulara takılmış diğer tarafı ise boşta bırakılmış kelepçelerle oraya sabitledim. Ayağa kalkamaz, birbirlerine ulaşamaz ve bana yaklaşamazlardı artık. Cat'İn önünde diz çöktüm.

Bir zamanlar beni büyüleyen, hiç değişmemiş olduğundan hala etkilendiğim yüzüne baktım. Gözlerindeki parlak, canlı mavi gitmiş, yerine cansız, donuk bir gri gelmişti.

Biraz sonra, bu kadar yakınında olmama rağmen ufacık bile korku parıltısı göremediğim gözlerinden yaşlar boşanacak olması ne kadar üzücü. Boğazından kaçıracağı hıçkırıklar eşliğinde.

İkinci ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin