Dedektif Sykes tekrar ayağa kalkmama yardımcı oldu ama titreyen bacaklarımın beni taşıyabilmesi imkansızdı. Az önce kapıyı çalan, adını unuttuğum uzun boylu adam ise elini çoktan belindeki silaha atmıştı. Bunu yapması bana Jane'i hatırlatıyordu. Tedirgin hissettiğinde hemen ceketini koluyla geri iter ve belindeki silaha uzanırdı.
Eve tekrar sessizlik hakim olmuşken Sykes beni arabaya götürdü. Orada öylece oturup beklemek istemiyordum. Oğlumun hayatta olduğunu, iyi olduğunu görmem gerekiyordu. Bağırmasının sebebini bilmek, buna sebep olan her kimse aynısını ona da yaşatmak istiyordum. Ama ne yazık ki bu tür işler öyle yürümüyordu.
Sykes beni artık kullanamadığım, yalnızca biriken kar içinde sürükleyebildiğim ayaklarımın üzerinde tutmaya çalışarak arabaya ulaştı. O kapıyı açmaya yeltenirken ben ise sanki yürüyebilecekmiş gibi kollarından kurtulmaya çalışıyordum.
Tüm gücüm vücudumdan çekilmişken, onun güçlü kollarının arasında cansız bir kukla gibi sallanırken ondan kaçamazdım. Kapıyı kırıp içeri giremez, Jeff'i bulmak için içeride ilerleyemezdim.
Jeff'i bulmayı her şeyden çok istiyordum. Onu tekrar görmeyi, tekrar sarılmayı, tekrar kokusunu ciğerlerime doldurmayı, hepsinden önemlisi iyi olduğundan emin olmayı.
Sykes ipleri çözülmüş bir kuklaya benzeyen bedenimi yolcu koltuğuna oturtup kalın bir tabaka halindeki karın izin verdiği kadar hızlı koşmaya çalışarak ortağının yanına gitti. Ortağı kapıyı son vuruşunda açmış, içeri girmişti. Kapıdan sonra görebildiğim tek şek olan karanlık koridorda kaybolmuştu. Çok geçmeden Sykes da arkasından o da içeri girip karanlıkta kayboldu ve ona katıldı. Son gördüğüm şey giydiği beyaz gömlek nedeninile karanlıkta beyaz görünen siluetiydi.
Arabada tek başıma otururken kalbim deli gibi atıyordu. Yerinden çıkacakmışçasına hızlıydı. Orada olmalıydım. Arabada oturmak yerine adrenalin tüm vücuduma yayılırken elimdeki fenerle, -silahım olmadığı için, kendimi savunamayacağımdan Sykes'ın arkasında- fenerimi gördüğüm her karaltıya çevirip o ürkütücü, içinin de dışı kadar korkutucu olup olmadığını görmek istediğim evin dar koridorlarında, ahşap zemini üzerinde ilerliyor olmalıydım.
Ama tek yaptığım şey arabada oturmaktı. Korkunun ele geçirmiş olduğu bedenim bana ihanet etmişti. Eğer Sykes beni arabaya kilitlememiş olsaydı bile beni taşıyamayacak bacaklarıma baktım. Ellerimle birlikte onlar da titriyorlardı.
Sykes içeri girdiğinden beri istediğim tek şey Jeff'i bulup oradan çıkarmasıydı. Nedensizce yanımda kalmış olmasını diliyordum. Bana Jeff'in iyi olduğunu söylemesine. Birilerinin duygusal desteğine çok ihtiyaç duyuyordum. En başta Jane'in.
(Jeff)
Bu küçük gri duvarlı ışık almayan odada günler geçirmiştim ve bu süre boyunca Noah'ı hiç hissedememiş, sesini hiç kafamda duymamıştım. Bu tuhaftı çünkü genelde birbirimizle ilgili her şeyden haberimiz olurdu. Belki de o benim sadece onun duyabileceğini bilerek yalvar yakar yardım istediğimi duyabiliyordu ama benim onu duyamamam beni korkutmuştu. Ona -aslında hemen hemen herkese- sevgimi ve bağlılığımı her zaman ifade edemesem de onsuz hayatımda bir şeylerin eksik olacağını, yerini kimsenin dolduramayacağını biliyordum.
Şu birkaç günde bile, annemi, çok sevdiğim kız kardeşim Leia'yı ya da üvey kardeşim değil de arkadaşım gibi olan Ian'ı değil, Noah'ı özlemiştim. Dediğim gibi, sevgimi pek ifade etmem. Ama onu sevdiğimi bildiğinden eminim.Onu hissedememek beni korkutuyordu. Başına bir şey geldiğini düşünmeye başlamıştım. Dışarıdaki rüzgarın sırtımı yasladığım duvara çarptığını biliyordum. Günlerdir karanlık içinde duyduğum tek ses olan rüzgarın uğultusu dışarıda hala çok soğuk bir hava olduğunun işaretiydi. Ama ne bu havanın, ne de babamın uyarılarının annemi beni aramaktan alıkoyamayacağını biliyordum. Benim için çok endişelenmiş olmalıydı. Bu yüzden Slade ile karşılaşma ihtimali ya da kar onu korkutmayacaktı.
Ben burada korku içinde adamın bir sonraki hareketini beklerken onun da Slade'in o kan kokan eski garajında olmamasını diledim. O garaj kendimi bildim bileli kan lekeleriyle kirlenir ve daha sonra yeni izler bırakılmak üzere tertemiz edilirdi. Oralarda bir yerde, o küçük garajda en kıymetli kırmızı saçılmıştı.
Ben bunları düşünürken ağır kapı tekrar aralandı ve içeri koridordan gelen ışık doldu. Işık bana doğru yürüyen adamın arkasından vurduğu için hem ışığı kesiyor, hem de bedenini bir siluet olarak görmeme neden oluyordu. Gözlerimi korkarak siluetinde gezdirdim. Elindeki şey o saklandığım dolaptan çıkmış olmalıydı. Keskin bir bıçak gibi görünüyordu. Açık kapıdan gelen zayıf ışık altında parlıyordu. Adam iyice yaklaştı. Yavaşça.
Önümde durduğunda yine beni korkutmak, sonumu hayal etmeme izin vermek için orada öylece bekleyeceğini anlamıştım. Sanırım yine aynı şeyi yapmaya çalışıyordu. Kendi düşüncelerimle korkmamı, kendi endişelerim içinde boğulmamı bekliyordu. Korkunun beni içten içe yiyip bitirmesini görmek istiyordu .
Oysa ki ben karısına bunları düşünmesine fırsat vermemiş, onu tek harekette, bir dakikadan daha kısa bir sürede öldürmüştüm. Onu özleyecek olan yakınlarını düşünmesine ya da istemeden nasıl öleceğinin hayalini kurup kendini korkutmasına izin vermemiş, hayatına hemen son vermiştim.
Adam bunun beni korkuttuğunun farkında olacak ki öylece duruyordu. Birkaç dakika önce bu karanlık ve sessiz odada yalnız başıma otururken istediğim tek şey –eğer öleceksem- acıyı hissedemeyecek kadar kısa sürede ölmekti. Ama o bana acıyı hissettirmekten fazlasını yapıyordu. Daha kötüsünü. Ailemi, ölü bedenim –belki de yıllar sonra- bulunduğunda yıkılacaklarını düşünmeme sebep oluyor ve cesaretim bir anda kayboluyordu. Artık ölmek istemiyordum. Hızlı olsa bile ölmek değil, ailemi tekrar görmek istiyordum.
O gün onları sofrada bıraktığım gibi yine hep birlikte kahvaltı yapmak, Noah ile eskisi gibi akşam serinliğinde bahçede havuzun kenarında ya da verandadaki salıncakta oturmak, Leia'nın bizi zorla dahil ettiği o çay partilerinin tekrar bir parçası olmak istiyordum. Tek derdimin Slade'in beni eve kadar takip etmesi ya da sigara içerken Jane teyzeme yakalanma korkusu olmasını istiyordum. Kafamdaki burada öleceğim ve onları bir daha asla göremeyeceğimi söyleyen sesi susturmaya çalıştım. Burada ölmek istemiyordum...
Yakınlarda bir arabanın durduğunu duymamızdan hemen sonra adam elindeki bıçağı havaya kaldırırken bıçağın havada savrularak çaldığı ıslık kulağıma ulaştığında var gücümle bağırdım. Sesimi yakınlardan geçen birine, hiç değilse yürüyüş yapan ya da benim gibi sadece küçük bir mola isteyen birine duyurabilmiş olmayı diledim. Ya da arabanın sahibi her kimse.
Kapı önce ser bir şekilde yumruklanmış, sonra da evi kapının ardından gelen boğuk ama tanıdık bir ses doldurmuştu. "Boston Polisi, kapıyı açın."
Teyzem beni bulmuştu.
-Bade 🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Şans
Tajemnica / ThrillerBuraya bak cılız okur. Senin o geçirdiğin tüm uykusuz geceler gibi bir ömür geçiren bu aileye bak. Kanın işkenceyle harmanlandığı tüm o yılları oku. Bu hikayeyi okuman için ilk önce tüm bu vahşete hazırlanmalısın. Eğer hazırsan başlayabilirsin. ??⛓️?