2.3 (Jeff)

55 28 1
                                    

Noah ve Ian'ın yaklaştığını arabadan inmeden görmüştüm. Ian'ın üzerindeki palto onu sahip olduğu kızıl saçlarıyla daha korkutucu göstermişti. Ailemize katıldığı zaman da ondan korktuğumu hatırlıyorum. Onu evde istemediğimi. Annemin korktuğunu ama dışarıda kalmasına izin verebilecek kadar katı olamayışını. Babamın ise içinde bir yerlerde hala iyi bir çocuk olduğunu düşünmesi.

Şimdi ona tekrar baktığımda gördüğüm şey bu değildi. Eve ilk geldiğinde ona çok uzak davranıyordum. Ona karşı bakış açımın asla değişmeyeceğini düşünüyordum. Ama şimdi gözümde bir kardeşti. Bir çocuğu evlat edinmek zaten annemin hep istediği bir şeydi. Ama bunun Ian olacağını hiç düşünmemiştik. Şimdi ise hiçbir zaman ayrı olmamışız da başından beri hep berabermişiz gibi geliyordu. Noah'la aramızdaki bağ çok daha güçlüydü ama Ian da kardeşimizdi.

Noah ise... Onu gördüğüme o kadar sevinmiştim ki. Birkaç gün öncesine kadar onu görmenin beni bu denli mutlu edeceğini asla tahmin edemezdim. Ama o... Farklıydı. Sanki bir haftaya yakın bir süre değil de yıllardır onu görmemiş gibi hissediyordum. Onu bıraktığım gibi değildi.

Saçlarının uçları siyahtı ve karlar beyaz saçlarına düşmüştü. Uzaktan görememiştim ama bana sarılmak için yaklaştığında fark etmiştim. Annemin aksine, çökmüş değil de daha da canlanmış gibi görünüyordu. Yeniden doğmuş gibi. Dediğim gibi, o gün evde çıkarken bıraktığım Noah'la uzaklan yakından alakası yoktu.

Bana sarıldığında ağlamaya başlamıştı. Noah'ın hiç gözyaşlarını tutmaya çalıştığına tanık olmamıştım. Ama bu kez hıçkırıklarının boğazından kaçmasına engel olmaya çalışıyor gibiydi. Bana çok sıkı sarılıyordu. Parmaklarını sıkıp birer yumruk haline getirdiğini hissedebiliyordum.

Annemin elini omzumda hissetmek ise bambaşkaydı. Herkesi o kadar özlemiştim ki. Evi, Noah'la paylaştığım ranzayı, üç kişi kaldığımız o odayı, annemin köpeği Joe ve... Ve gökyüzüne bakmayı. Akşam olduğunda yıldızları görebilmek için can atıyordum.

(Jane)

Pembe tavşanı bırakıp aşağı inmiştim. Devon ise hala yukarıdaydı. Ayaklarımın dibinde yatan ölü bedenin kime ait olabileceğini bilemiyordum ama onu öldüreni rahatça tahmin edebilirdim. Arabadayken de içimde bir korku vardı. Bu evin adresini aldığımda korku beni sarmıştı ama böyle hissetmeme neden olan şeyden haberim yoktu.

Aslında buranın çok da güzel olmayan çocukluğumu Cat -Incarna'ya çocukluğunda böyle seslenirdik- ile birlikte oyun oynamaktan çok korkarak geçirdiğimiz ev olduğunu sonradan fark etmiştim. Bu beni daha çok korkutuyordu. Ev önceden de korkunç bir görünüme sahipti. O zamanlar da önünden geçen birisi rahatlıkla içinin de kirli ve dağınık olacağına dair bir tahmin yürütebilirdi. Çok büyük ama bakımsız bir evdi. O zamandan beri bu evin temizlendikten sonra hala güzel görünebileceğini düşünmüştüm.

Şimdi o günlerimizin üzerinden yıllar geçmiş ve ev kimse yaşamadığı için daha da çökmüştü. Cat burayı satmama konusunda ısrarcıydı. Hatta Devon ve ikizlerle burada yaşamayı düşünmüştü ama Tanrıya şükür başka bir ev bulup oraya yerleşmişlerdi. Devon'un ısrarlarıyla.

Evin temizlendiği zaman çok da kötü görünmeyeceğini, hatta -bir zamanlar- yaşanabilir olabileceğini düşündüğüm doğruydu ama temizlenebilecek kısmı sadece kiriydi.

Cat bu evde yaşadıklarını asla unutmayacak, kabus gördüğü, uyuyamadığı geceler devam edecekti belki de. Evi tertemiz yapabilirdik ama anıları silemezdik. Ne kadar temizlemeye çalışsak bile mutfağın damalı zeminindeki çatlaklara sızmış, orada ve evin başka köşelerinde yıllardır saklanan o anıları temizleyemezdik.

Cat bahçede oynadıktan sonra kaç kere çamurlu ayakkabılarıyla o çatlakları kirletmişti acaba.

-Bade 🍀

İkinci ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin