2.4 Noah

73 28 0
                                    

Güzel bir yemek yedik. Evet gerçekten güzeldi. Annem ve kardeşlerim. Hepsi buradaydı. Babamın işten dönmesini beklememiştik doğrusu ama o işten dönene kadar Jeff açlıktan ölecek gibiydi.

Yediğimiz yemek güzeldi ama mükemmel değildi. İçimde bir özlem vardı sanki. O tünellerin altındaki altın varaklı kapının içinde olan odayı özlemiştim. Neden bilmiyorum. Böyle hissetmemem gerekti. Eve döndüğüme mutlu olmam gerekti ama olamıyordum işte.

İlk kez orada değerli biri olduğum hissini yaşamıştım. İlk kez orada bana saygı duyan, benden korkan insanları görmüştüm. Normalde bundan hoşlanacağımı hiç düşünmezdim ama bu gerçekten harika bir histi. Orada geçirdiğim her dakika muhteşemdi. Tabii ölümle burun buruna geldiğim o anları saymazsak.

Bir daha oraya gitmeyeceğimi tekrar tekrar söyledim kendime. Bir daha o odayı görmek istemediğime inandırmaya çalıştım kendimi. Unutmaya çalıştım her olayı. Unutmak en kolay çözümdü. Hiç bir şey yaşanmamış gibi yapmak. Bu yüzden anneme de anlatmamıştım hiçbir  yaşadığımı. Jeff'e de her ne kadar anlatmak istesemde anlatmayacaktım. Ne kadar az bilinirse o kadar çabuk unutulurdu. Ayrıca... Ayrıca sanki oradaki kişi ben değildim. Ben böyle bir şeyden zeck alacak biri olamam. Ben öyle biri değilim.

Yemek boyunca Ian'a hiç bakmamıştım. O da muhtemelen bana. Anneme yaptıklarını anlatsam başının çok derde gireceğine emindim. Yaptıklarının payını alırdı muhtemelen. Ama ben anneme olayı anlatmamakta kararlıydım. Ian'a cezasını ben verecektim. Bir yanım yalnızca onunla bir daha konuşmamam gerektiğini söylüyordu. Diğer yanım ise... Diğer yanımı dinlemek bile tüylerimi ürpertiyordu ama Ian'a yağtıklarının cezasını gerçek bir acı ile ödetme isteğimi reddedemezdim.

Yine de bu isteği duymamaya çalıştım. Böyle bir şeyi düşünmemem gerekti.

Yemekten sonra hep birlikte oturma odasına, televizyon izleyip sohbet edebilmek için geçtik fakat zihnim konuşulan tüm o havadan sudan konuları almamakta ısrarcıydı.

Dinlenmem gerektiğini düşündüm. Tüm bu psikolojimdeki oynamalar yorgunluktan olmalıydı. Evet... Evet yorgunluktandı.

Odama gittim ve ranzanın benim bölümü olan üst katına çıktım. Gözlerimi kapattım. Uyumaya çalıştım fakat sanki yatağa yatar yatmaz tüm uykum uçup gitmişti.

Uyuyamayacağımı anladığımda bir kaç uyku hapı almak için üst kattaki tuvalete ilerledim. Bir anda biri merdivenden çıkıp önümde belirince tırsarak geri adım attım. Jeff olduğunu görünce ise rahatlayarak güldüm.

Ama Jeff gülmüyordu. Gayet ciddi bir şekilde bana bakıyordu. "Senin neyin var?" diye sordu kaşlarını çatarak.

Anlamamıştım. "Neyden bahsediyorsun?"

Jeff kendini takip etmemi isteyerek odamıza girdi ve yatağının üstüne oturdu. Ben de onun karşısına, Ian'ın yatağına oturdum.

Endişeli bakıyordu bana. "Farklı davranıyorsun" dedi endişeli bakışlarını sürdürerek. "Neyin var senin?"

Farklı mı davranıyordum? İçimdekinin dışa yansıdığını hiç düşünmemiştim. Oysa ki normal ve eskisinden farklı davranmamak için elimden geleni yapıyordum. "Bir şey yok" diyerek geçiştirmeye çalıştım Jeff'i. Ama o hiç geçiştirilmeye niyetli değil gibiydi.

"Noah konuşman, bakışların... Normal değil. Hem saçına ne oldu?" biraz duraksadı."ne olduysa bana anlat. Ben her şeyi sana anlattım."

Anlatıp anlatmamak içerisinde gidip geliyordum. Anlatacaktım... Evet anlatacaktım ama şimdi değil şu an değil. Belki de anlatmak yerine gösterirdim bilmiyorum. Ama şu an kararlarıma güvenmiyordum. Belki de anlatmamam gerekti. "Sabah her şeyi anlatırım" dedikten sonra ikna oldu. Ben ise uyuyamama rağmen yatağa uzandım. Bir süre sonra zihnim kapanmıştı.

-Devrim 🌹

İkinci ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin