"Yarın gideceğiz." diye mırıldandı Hermione yerdeki taşları eşeleyerek. Draco'ya taşınacaklarını söylemesinin üzerinden bir-iki hafta geçmişti. Bu geçen iki haftada, ikisi de son derece mutsuzdu ama son ana kadar saklamaya çalışıp, birlikte geçirebilecekleri sınırlı zamanları üzülerek harcamak istemiyorlardı.
Ama son gün, artık ikisinin de suratında bariz bir mutsuzluk okunuyordu. Hermione, odasını geçen gün toparlamış, sadece kıyafetlerini bir koliye koymak kalmıştı. Onun dışında herşey tamamdı. Ev koliler ile doluydu son derece iğrenç bir görüntüydü çocuklar için. Draco, ağlama hissini yok etmeye çalışarak, kafasını yere eğdi tıpkı Herm gibi. Bir taşa tekme atıp uzaklaşmasını sağladı.
"Biliyorum." dedi sadece Draco. Diyecek başka bir şey bulamıyordu. Seneye zaten Hogwarts'a gideceği için ayrılmak zorunda kalacaklarını Draco biliyordu. Ama özel tatillerde ya da yaz tatillerinde görüşebilirlerdi sonuçta. Şimdi ise, ikisi de belki bir daha birbirlerini göremeyeceklerdi. Bayan Granger her ne kadar bir daha görüşürüsünüz dese de, iki çocukta buna ihtimal vermiyorlardı. Geçirdikleri bu günü, son günleri olarak görüyorlardı.
Daha önce ikisi de hiç ayrılacaklarını düşünmemişti ama ayrılıyorlardı işte. Hemde çok acı bir şekilde. Hermione, ağlamaya başladığında, Draco hızla ona sarılmış ve şu anda son derece kabarık olan saçlarına bir öpücük kondurmuştu. Hermione, ailesine kızgın olduğu için, olabildiğince evden uzak duruyordu zaten. Şu anda ise, ormanda, kendi yerlerindeydiler. Hermione'de kollarını Draco'ya sardıktan sonra, onun kokusunu içine çekti.
"Ayrılacak olmamıza inanamıyorum." diye mırıldandı Hermione burnunu çekerken.
"Bende..." diye mırıldandı Draco kızın saçlarına bir öpücük kondururken.
"Ama bana verdiğin sözü hatırla Hermione. Elbette bir gün Malfoy olacaksın ve senin Malfoy olman için bizim buluşmamız gerekecek.." dedikten sonra Hermione ilk kez o gün gülümsedi.
"Malfoy olabilmem için, görüşmemiz lazım Draco. Bu imkansız." dedi Hermione kafasını kaldırıp Draco'ya bakarak.
"Görüşeceğiz Herm." dedi Draco. "Söz veriyorum."
Bacaklarım hala titrerken, Draco ile hala birbirimize yapışıktık. Beni duvarla arasında hapsetmişti ve çıkarmaya niyeti yokmuş gibiydi. Anlını anlıma dayadıktan sonra derin bir nefes aldı. Gözleri kapalıydı, bende kapadım.
"Bunu bize yapma, lütfen." dedikten sonra bir eli ile yanağımı okşamaya devam etti.
"Gideceğim." diye mıırldandım.
Gözlerinin hızla açıldığını bende hissetmiştim, yavaşça gözlerimi bende açtığımda, onun o gri-mavi gözleri ile karşılaştım. Boş ve soğuk bakıyordu.
"Ne?"
"Seneye." dedim yavaşça. "Beauxbatons'a."
Gidecektim. Başka çarem yoktu. Burada kalarak ona da zarar veriyordum, kendimede. O bana ne kadar uzak olursa, o kadar rahat yaşayabileceğimden emindim. Hermione Granger kaçmazdı. Hiç bana göre değildi, ama konu aşk olunca tamamiyle değişiyordum. Herşeyimle acı çeken bir kişiliğe sahiptim ve onun gördükçe asla bu acı dinmeyecekti. Her şekilde, daha da acıyacaktı.
"Yapma." diye mırıldandı. "Lütfen. Tekrar olmaz." dedikten sonra dudaklarını tekrar dudaklarıma yönetltti. Kısa bir öpücük kondurduğunda, dudağıma gelen tuzlu su tadı ile, karanlıkta zar zor görünen göz yaşlarını gördüm. Benimde gözlerim hızla dolmaya başladığında, ellerimi yanaklarına yerleştirdim ve baş parmaklarım ile o mükemmel gözlerinden akan yaşları sildim. Şu anda, benim için ağlıyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
from the past // dramione
FanfictionDraco Malfoy, yıllar önce kaybetmiş olduğu en yakın 'arkadaşını' tekrar karşısında gördüğünde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını tahmin edebiliyordu.