Eylül
Sandığımı çekiştirerek sonunda trene girdiğimde, tanıdık bir yüz arıyordum. Ayrıca bir kompartıman bulmam ve kompartımana yerleşmem lazımdı. Kompartımanların önünden içlerine bakarak geçerken, içeride sadece iki kişi olduğu ve hemen kapının önünde oturdukları için tam görünmeyenleri fark etmeden kompartımandan içeriye daldım. Girdiğim anda, Elizabeth ve Malfoy ile burun buruna gelmem bir olmuştu. Ah, evet, pekala. Bu kız Hogwarts'a gelecekti değil mi? Doğru.
"Pardın, boş sanmıştım." dedim tekrar gülümseyen suratımı yüzüme yayarak, ardından ise yavaşça kompartımandan çıktım ve bana bakan Malfoy'u önemsemeden kompartımandan geçip gittim. Günlerdir rol yapıyordum ve artık bunun Malfoy'u etkilediğinden emindim. Her suratına gülümseyerek baktığımda ya da hiçbir şey olmamış gibi davrandığımda karşımda biraz daha yıkılıyor gibiydi.
O günden sonra umduğunuz ya da istediğiniz hiçbir şey olmadı. Ben kendimi odama attım, saatlerce ağladım. Hemen ardından ise onun değmeyeceğine karar vererek, kendimi zorladım ve ağlamayı o anda kestim. Diğer gün ise Ron ve Malfoy ne konuşacaklarsa konuştular ve Malfoy bana bakarak cisimlendi. Aklını tamamen vermediği için bir yerlerinin evin ortasında kalmadığı için memnun sayılırdım. Geçen iki üç haftadan sonra tekrar onu görmenin pek iyi hissettirdiği söylenemezdi. Özellikle, onu Elizabeth ile görmek kesinlikle hiç iyi değildi! Canımın acımasına sebep oluyordu. Sonunda gerçekten boş olduğundan emin olduğum bir kompartıman bulduktan sonra, içeriye girdim ve sandığımı üste koyup kendimi rahat kompartıman koltuğuna attım. Cam kenarına yerleşmiştim ve istasyonda ki herkesi izleyebiliyordum. Normalde buraya Weasley'lerle gelmiş olmam lazımdı ama onlar kendilerine büyücü yiyeceklerinden almak için istasyonun başında kalmışlardı. Bense gelip kompartıman tutmaya karar vermiş ve tüm Weasley'lere orada veda edip, Hogwarts'ta ve büyücülük okullarında son senem için trene doğru yürümeye başlamıştım. İşte bu kadardı. Sonunda camdan görüş açıma, Ron, Ginny ve Harry girdiğinde bana gülümseyip el sallamışlardı. Bende onlara el salladıktan sonra, birazcık daha koltuğa yayıldım. Kompartıman kapısı açıp kapandığında, onların nasıl bu kadar çabuk buraya gelmiş olduklarını sorguluyordum. Kafamı gülümseyerek o tarafa çevirdiğimde, büyük bir küstahlıkla beni izleyen Elizabeth'i görmüştüm. Tavrı beni yeterince sinir ederken, şu anda onu bu trenin zeminine gömebileceğimi biliyordum.
"Seni Draco'nun yanında görmek istemiyorum, pis bulanık." dediğinde kaşlarımı çattım. Rahat bir hareket ile koltuktan kalktıktan sonra saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.
"Yoksa, ne yaparsın?"
"Seni mahvederim!"
"Safkan olmak demek, güçlü olmak demek değil, güzelim." dedikten sonra ona gülümsedim. "Safkanım diye geçinme, senden daha güçlüleri sayabilirim."
"Kimmiş onlar?"
"Ben, Harry, Ginny hatta Ron." dediğimde kaşlarını kaldırdı.
"Weasley'ler safkan diye biliyorum."
"Ama onlara kanı bozuk diyor ve kendi aranızdan dışlamıyor musunuz?" dedim kaşlarımı kaldırıp ona bakarken, asasına uzandığında asa kovma büyüsü ile asasının elime geçmesini sağlamıştım bile.
"Cüret bile etme." diye mırıldandım.
"Bu adil bir dövüş olmadı, asan elindeydi!"
"Seninle dövüşmedim, asam elimde de değildi. Çizmemin arkasına koymuştum." dedikten sonra, asasını elimde salladım. "Neyden yapılma bu?"
"Tek boynuzlu at kılı." dedi ve boğazını temizledi.
"İyi." dedikten sonra asayı ona fırlattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
from the past // dramione
FanfictionDraco Malfoy, yıllar önce kaybetmiş olduğu en yakın 'arkadaşını' tekrar karşısında gördüğünde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını tahmin edebiliyordu.