Kapı zili arka arkaya çalarken Harry mutfak tezgahında bulduğu turuncu kabı aldı ve çileklerden birini ağzına attı. Bu sırada mutfak masasının yanındaki sandalyede oturan Nathan ona döndü. "Yaptığın tek şey yemek zaten, şu eve hiçbir faydan olmadığı gibi, sürekli bizi zarara sokuyorsun."
Ev arkadaşının ruh hastası kardeşi öfke kusmaya başlayınca Harry kabı tekrar bıraktı. "Neden sürekli bana zehir akıtmak yerine gidip kendini becermiyorsun?"
"Hepimiz senin gibi sürtük değiliz." dedi Nathan. Harry ondan gerçekten nefret ediyordu. Herkesi bir gün sevebilirdi ama onu, asla.
İkisi birbirlerine ters ters bakarken, evin asıl sahibi olan Noemi kapının oradan başını uzattı. "Kavga etmeyi kesin. Bu arada Harry, kapıda bir adam var. Seni görmek istiyor."
Harry tam bir çocuk edasıyla Nathan'a dil çıkararak mutfaktan ayrıldı. Altında ekoseli pijaması, üstünde gri tişörtü, ayaklarında kahverengi ev terlikleriyle neredeyse sürüklene sürüklene kapıya doğru yürüdü.
Koridorun sonundaki ağzına kadar açık olan kapının önünde, gri takım elbiseli, kel bir adam bekliyordu. Harry onu birkaç hafta önce Louis Tomlinson ile tanıştığında görmüştü. Bunu hatırlatınca gülümsedi. Bu, haftalardır beklediği cevabın kendisine ulaştığı anlamına geliyordu.
Stadyum otoparkında konuştukları günden beri, Louis'den kitapla ilgili haber bekliyordu. Günlerce telefonun başında uyumuştu. Öyle ki, son birkaç günde kendisini teklifinin asla kabul edilmeyeceğine ikna etmişti. Ama bu adam buradaysa, bir şeyler değişmiş olmalıydı.
"İyi günler." dedi adam Harry'e son derece ifadesiz bir şekilde. Harry ise gülümsedi. "İyi günler." diye cevap verdi. Kapısına kadar geleceklerini hiç düşünmemişti.
"Sanırım neden geldiğimi biliyorsunuz. Yine de açıklayayım; Bay Tomlinson teklifiniz hakkında konuşmak istiyor. Kendisi bir kafede, eğer sizin için de uygunsa, ona katılmanızdan memnun olacaktır."
"Beklemeniz mümkün mü? Üstümü değiştirmek istiyorum. İsterseniz eve girebilirsiniz." dedi Harry. Adam başıyla bunu reddetti. "Sizi burada beklemem daha uygun olacaktır."
Bunun üzerine, Harry koşar adımlarla odasına ilerledi. Uyandığında duş aldığı için kendisini tebrik etti. Neyse ki saçları temizdi. Üzerindeki penyelerden alelacele kurtuldu.
Dolabını açtığındaysa hezimete uğradı. 1 gömleği, 4 tane tişörtü vardı. Tişörtlerin hepsi de tuhaf desenli ciddiyetsiz şeylerdi. Onun dışında bir şortu, bir tane ağ yerleri sökülmek üzere olan siyah pantolonu ve bir de geniş kot pantolonu vardı.
Giymekten yıpranan siyah dar pantolonuyla iş görüşmeleri için ayırdığı kırmızı baskılı lacivert gömleği giydi. Louis Tomlinson tarafından ciddiyetsiz bulunmamayı umuyordu. O da isterdi bir takım elbise giymeyi fakat elinde bunlar vardı n'apsaydı?
Seçtiği şeyleri üzerine geçirip siyah spor ayakkabılarını giydi. Korsan mal olan parfümünü üzerine boca etti. Kulağının hemen altında biten saçlarını karıştırarak daha dolgun görünmesini sağladı. Muhtemelen bunlar için 5 dakika harcamıştı ve bu onun gibi biri için rekor demekti.
Pantolonunu çekiştirerek kapıya geri döndüğünde, Noemi ve Nathan da oradaydı. Nathan Harry'i görür görmez "Yine ne boklar karıştırıyorsun?" diye sordu ve kollarını göğsünün orada birleştirdi.
"Hayatımı rahat bırak artık." dedi karşılık olarak. Elinde duran cep telefonunu cebine attı. Kapıdan çıkmaya hazırlanıyordu ki, Nathan onun kolunu tuttu. "Başımıza hangi belayı açtığını öğrenmek istiyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...