Öncekini yanlışlıkla yayımladım, okuyanlar unutsun 😒
"Şşt, kaçma gel buraya." Harry, etrafta koşuşturan Andy'yi yakalayıp kucağına aldı. "Bak bebeğim, eğer güneş kremi sürmeme izin vermezsen seni dışarı çıkartamam."
"Ooof!" Andy başını geriye doğru atınca Harry güldü. "Baban gibi inatçı olmaya başladın sen de." deyip onu yatağa bıraktı. "Kalkma buradan, bak sen akıllı bir çocuksun, dediklerimi yaparsın."
"Tamam."
Louis bunca işi ve karmaşası arasında Andy'yi güzel yetiştirmeyi başarmıştı. Andy'nin karakteristik özellikleri böyle aklı başında olmasındaki en büyük etkendi, ama Louis'nin doğru ebeveynliği onun bu karakterini bulmasını sağlamıştı.
Andy yaramaz değildi. Söz dinliyordu. Sadece bastırılmış çocukluğu ve hep hissettiği aile eksikliği yüzünden Harry'nin etrafında şımarıyordu. Onun kendisine ilgi göstermesini, etrafında koşuşturmasını seviyordu.
Louis elinden geleni yapsa da yeterli olmamıştı, çocuğun yalnızlaşmasını önleyememişti. Hayatı suç şebekesinin tam ortasında geçen bir adam olmasına rağmen ona sevginin en büyüğünü vermişti vermesine fakat ilgi gösterme kısmına gücü yetmemişti.
Harry çoğu zaman insanları hayatına aldığına pişman olurdu ama Louis ve Andy onun şansıydı. İkisi de ilgiye muhtaçlardı, ikisinin de aileye ihtiyacı vardı. Harry onlardan aldığı sevgi ve güçle, bu eksikliği kapatabileceğine inanıyordu.
Andy'nin odasından getirdiği kıyafetleri, cam kenarındaki kırmızı koltuğun üzerine bıraktı. Aynalı şifonyerin üstünden cam şişeli güneş kremini aldı, sadece iç çamaşırıyla büyük yatakta yatmış kendini sağa sola atan çocuğa yaklaştı. "Babanı özledim, sen de özledin mi?"
Andy önce emekler gibi durdu, sonra zar zor oturdu. "Evet. Baba nevede?"
"Biraz işleri var ama gelecek. Merak etme." Harry yavaşça onun yanına oturdu. "Hadi uzan da kremini sürelim. Sonra pasta yemeye gideceğiz."
"Pasta!" Andy sondaki a harfini uzatırken kollarını iki yana açarak kendini geriye attı. Harry önce onun göbeğini öpüp kıkırdamasına sebep oldu, sonra eline döktüğü kremi onun vücuduna yaymaya başladı. Miami'de tropikal muson iklimi hakimdi ve güneş en çok bu şehri severdi. Harry, miniğini güneşe öylece çıkaracak değildi ya!
Andy gıdıklandığı için sürekli gülse de, Harry onun tüm vücuduna krem sürmeyi başardı ve yanaklarına kocaman birer öpücük bıraktı. "Isırırım seni, minik bisküvi."
Küçük çocuk ayaklarını havaya kaldırıp "Büskevi!" diye bağırırken Harry elinde kalan kremi kendi kollarına yaydı. "Kalk bebeğim kıyafetlerini giydirelim."
"Tamaam!" Andy ayağa kalktı, yatakta zıplamaya başladı. Tamam diye bağırmaya devam ediyordu, zıpladıkça kesikleşen sesini dinleyip gülüyordu.
Harry onu zar zor durdurdu, siyah düz tişörtünü ve siyah kot bahçıvan tulumunu giydirdi. Sarı hasır şapkayı da onun başına geçirdikten sonra çocuğu kucağına aldı. "Gidelim bakalım, güzel bisküvim."
Komodinin üzerinden telefonunu ve cüzdanını alıp cebine attı, güneş gözlüğünü taktı, Andy ile birlikte merdivenlere yöneldi. "Nereye gitmek istersin?"
"Pastaya!"
"Tamam hayatım, pastaya. Başka?"
"Bilmedim."
"Bilmedin?" Harry gülerek onun başını öptü. "Şöyle yapalım o zaman... Önce gidip pasta yiyelim, sonra sana bir oyuncak alalım, sonra da biraz parkta oynarız. Olur mu?" Andy hmmlayarak başını salladı, sonra onun boynuna sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...