Ağlıyordu. Harry cidden ağlıyordu. Dizilerini kendine çekmişti, öylece gözyaşlarının akmasına izin veriyordu.
Louis ise sadece şaşkındı. Andy'nin Harry ile konuştuğuna inanamıyordu. Bunun bir gün olacağından emindi zaten fakat o günün bu kadar erken geleceğini hiç düşünmemişti.
Andy bisikletini yere bırakıp paytak adımlarla onlara yaklaştı. Konuşursa Harry sevinir diye düşünmüştü ama o oturmuş ağlıyordu.
Parmağıyla babasına onu işaret etti. "Heviy üjüldü?" dedi soru sorar gibi. Louis gülümseyerek başını iki yana salladı. Oğlunun kafasındaki kaskı çıkarttı. "Üzülmedi. Çok mutlu olduğu için gözyaşlarıyla birlikte kutlama yapıyor."
Harry başını kaldırdı, küçük çocuğu kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kendine engel olamıyordu. Hayatında hiçbir şeye bu kadar sevinmemişti. Çığlık atası vardı, Andy'i sarılarak göğsüne sokmak istiyordu.
Andy bu aşırı samimi yakınlaşma kendisini boğuyormuş gibi kıpırdanmaya başlayınca Harry onu serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu gerçekten yaşanmıştı. Andy onunla cidden konuşmuştu. Düşündükçe kafayı yeme seviyesine geliyordu.
Küçük çocuk onların yanına, yere oturup kurabiye kutusundan bir kurabiye çalarken, Louis Harry'yi sakinleştirebilmek için kollarını ona sardı. Harry kendini ona yaslayıp nefes almaya çalıştı. Biraz daha ağlarsa Andy'nin bir daha kendisiyle konuşmamasına sebep olabilirdi. Bu yüzden aceleyle kendini toparladı ve gözlerini sildi. "Yemin ederim ilk defa bir şey beni bu kadar mutlu ediyor."
Louis anlayışla gülümsedi. "Görebiliyorum. Gerçekten çok tatlısın." dedi onun saçlarını öpmeden hemen önce. Harry gözyaşları içinde güldü. "Ruh hastası gibi görünüyorum. Çocuk benimle ilk defa konuştu ve karşılık olarak ağladım!" deyip öne doğru yaklaştı. Ellerini Andy'nin tombul yanaklarına koydu, baş parmağıyla okşadı. "Seni çok seviyorum."
"Ben de!" Andy bağırıp ellerini çırpmaya başladığında Louis de ağlamak istedi. "Doktorun da, ilaçların da canı cehenneme. Onu sen iyileştiriyorsun."
Harry "Konuş konuş..." dedi. "Biraz daha zorla ki tekrar ağlamaya başlayayım. Baba-oğul göz pınarlarımı kurutun, hadi bekliyorum."
Louis gülerek iki eliyle onun başını tuttu, kendisine çekti. Harry'nin çığlıklar atmasını umursamadan çenesini ısırdı. "Louis dur!" diye bağırdığındaysa yanağını, gamzesinin bulunduğu bölgeyi ısırırarak ona bir çığlık daha attırdı.
Harry sonunda onu ittirmeyi başarıp Andy'yi kucağına aldı. "Şimdi sen bana Heviy mi dedin?" diye sordu çocuğun alnını öperken. Andy ona başını sallayınca yeniden daha öptü. "Bir kere daha der misin?"
"Heeviiiyy" Andy şımarıkça bağırarak kendini sağa sola sallarken Harry'nin ağzı kulaklarına varıyordu. "Ben bu çocuğu yerim ya, bak yemin ederim yutarım böylece."
Louis onlara tebessüm ederek ayağa kalktı. "Hadi gelin bakalım, şu çocuk parkına doğru gidelim. Sonra belki sinemaya gideriz?"
"Aa, olmaz." dedi Harry. Kucağında Andy ile birlikte ayağa kalktı, kurabiye kutusunu da eline aldı. "Andy benimle konuşmaya yeni başladı, ben onu iki saat hiç konuşmayacağı bir filme falan götüremem."
"Tamam, sahile gideriz o zaman." Louis Andy'nin bisikletiyle kaskını alarak yürümeye başladı. Harry de onun yanında yürümeye başladı.
"Bu kıyafetlerle mi?"
"Bunu söylemedin sayıyorum. İstediğin kıyafeti evden buraya getirtmem beş dakikamı alır." dedi ve kurabiye kutusunu ondan aldı Louis. Başıyla sol tarafı işaret etti. "Siz parka gidin, ben bunları arabaya götüreyim. Bugün ciddi ciddi ikinizin uşağı oldum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...