"Suyuna tuz koymazsan çatlar. Ayrıca salçasını biraz yağ ve suyla pişirmen gerekir. Onun dışında hiçbir eksiğin yok." dedi Darien Harry'e. Yine restoranda, Salsa Fiesta'daydı. Aslında mesai bitmişti ve buranın sahibi olan Marvin gitmişti ama Darien, Harlan ve Harry biraz daha kalıp eğleniyorlardı.
"Benimkine de bak!" dedi Harlan bağırarak. Darien gülümseyerek onun yanına giderken restoranın kapısı açıldı. Harry tam kapattıklarını söyleyecekti ki, gelenin Louis olduğunu gördü. Lacivert takım elbisesiyle gerçekten mükemmel görünüyordu.
"Hey! Selam! Seni görmeyi beklemiyordum."
"Hoşlanmadıysan geri gideyim?"
"Hayır!"
İkisi gülerek birbirine sarıldı. İçeriden Harlan ve Darien'in konuşma sesleri geliyordu ama Louis onları duymadan Harry'e odaklandı. "Salvation'a gidiyorum. İşin bittiyse seni de götüreceğim."
"Bitti tabi." dedi Harry. "Dari! Ben çıkıyorum!"
"Görüşürüz kıvırcık!"
Harry üzerindeki önlüğü çıkarıp masaya bıraktı. İçeride eğlenmeye devam eden iki arkadaşını umursamadan Louis ile birlikte çıkışa yöneldi. "Ee, Louis? Görüşmeyeli nasılsın?"
"Dünden beri mi?" diye sordu Louis alayla. "İyiyim. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Bugün kek yapmaya çalışırken az kalsın arkadaşlarımı zehirliyordum, biliyor musun? Makarna sosunu çilek sosu sanıp hamura döktüm."
Louis sessizce gülerken uzaktan kumandayla spor arabasının kapılarını açtı. "Mutfağa hiç girmesen mi acaba sen? O işi bir bilene bıraksan..."
Harry kendi kapısını kendi açıp direksiyonun yanındaki koltuğa oturdu. "Hayır ya, yapabiliyorum bir kere! Yemek yapmayı da öğrenmem lazım. Evlenince ne yapacağım, dışarıdan mı sipariş edeceğim?"
Aile içi rollerden Harry en çok anneliği severdi çünkü annelik içgüdülerine sahip olduğuna inanıyordu. Anne olmak; çocuklarına bakmak, eşine bakmak, evi ayakta tutmak gibi harika özellikler barındırıyordu.
Louis arabayı çalıştırıp tek seferde park yerinden çıkarken sordu: "Vay canına, evlenmeyi mi istiyorsun?"
"Evet, hep bunu istedim. Bir aileye sahip olmayı."
"Ama çok gençsin..."
Harry omuz silkti. "Olsun. Hayalim bu benim. Yazar olmak, evimde ailemle oturmak, çocuk yetiştirmek... Hem sen de söyledin, bir gün iyi bir baba olacağım."
Louis ona bakıp gülümsedi. "Olacaksın. İlk adımını attın bile." deyip tekrar yola döndü. Sonra bu cümlenin ne kadar açık uçlu olduğunu fark etti. "Yani yazarlık... Biyografimi yazıyorsun ya, bir yerlerden hayaline yaklaştın işte."
"Umarım."
Harry başını çevirip Louis'ye baktı. İki eli de direksiyondaydı, dikkatle yolu izliyordu. Her zaman olduğu gibi 100 km/s hızla gidiyordu, sanki şehir içinde böyle gitmek zorundaymış gibi. Ama arabaları o kadar donanımlıydı ki, bu hız hissedilmiyordu bile.
"Andy nasıl?" diye sordu gözlerini ondan ayırmadan hemen önce. Böylece onun yüzünde oluşan tatlı tebessümü görebildi. Uzaktan bakınca sert görünüyordu ama aslında çok naif ruhluydu.
"Bu aralar iyi. Sabahtan akşama kadar senin getirdiğin oyuncakla oynuyor. Sanki yüzlerce oyuncağı yokmuş gibi..."
Bunu duyunca Harry gülümsedi. "Sorun oyuncağının olması değil ki, hediye olması. Ona hediye al. Çok mutlu olacak, seni o kadar çok seviyor ki..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERMANENT MIDNIGHT
FanfictionKanun adamlarına göre o, asla yakalayamadıkları bir hayaletti. CIA için o, "işleri çözen adam"dı. Dışarıdan bakarsanız, sadece gece kulüpleri olan bir milyarderdi. O, on beş milyar dolarlık bir kokaini ülkeye sokarak efsanesini yazmaya başlayan, s...