THIRTY-NINE

8.3K 702 2.2K
                                    

Zaman sabit değildir. Bir dakika her zaman altmış saniye sürmeyebilir. Silahın ateşlendiği an, Harry için yüz asır gibi geçti. Mermi tam olarak bacağının üst kısmına gelmişti. Nathan acı içinde bağırarak yere düşmüş, onunla eşzamanlı olarak Harry de silahı elinden düşürmüştü.

Elleri çok daha fazla titremeye başlamıştı. Nathan'ın bacağındaki kan lekesi gittikçe büyüyordu, buna karşın Harry hiçbir şey yapmadan öylece kalakalmıştı.

Nathan'ın bağırdığını duyan Lance, ışık hızıyla apartmana daldı. Hala acıyla inleyen adamın sesini takip ederek gitmesi gereken daireyi buldu, kapıyı çalmaya başladı. Susturucu sebebiyle silah sesi duyulmamıştı ama genç adamın sesi apartmandaki komşuları kapı deliğinden bakmaya itmişti.

Harry geriye doğru adımlar atarak kapıya yaklaştı. Kulpu tutan eli karıncalanıyordu. Az önce tetiğe bastığı parmağı şimdi kapıyı açacak gücü bulamıyordu. Her şey o kadar ani gelişmişti ki, hala ne olduğunu algılayamıyordu.

Nefes alış verişleri hiç olmadığı kadar hızlanmışken anlık bir kuvvetle kapıyı açtı. Lance ilk önce arkası dönük haldeki Harry'yi gördü, sonra yerde yatan adama baktı. "Kahretsin, Harry, ne yaptın sen?"

"Ben katil değilim." dedi Harry ona dönerken. "Lance, ben katil değilim."

"Dur, tamam sakin o-" Lance onu teskin etmeye çalışıyordu ki, Harry'nin gözlerinin kaydığını fark etti. "Harry! Harry yüzüme bak. Bayılmanın hiç zamanı değil, aç gözlerini!"

Harry baygınlık geçirirken Lance onu kucaklayıp yere düşmesini engelledi, birkaç adım ilerideki koltuğa yatırdı. Onu bırakır bırakmaz yerde acı içinde kıvranan adama baktı. "Nasıl oldu bu?"

"O lanet olası bana ateş etti!" diye bağırdı Nathan. Lance yerden Harry'nin tabancasını aldı, eğilerek Nathan'ın alnına dayadı. "Silahı temizlemek için çekmeceden çıkarmıştın ama elinden düştü. Yere düşünce yerde patladı ve mermi bacağına geldi. Anladın mı?"

"Ha?"

"Silah senin yüzünden patladı. Harry'yi kan tutar, o da bir anda kanı görünce bayıldı. Polise bu söylediklerimin dışında bir ifade verirsen, bir sonraki mermiyi kıç deliğinden yersin."

Lance silahı elindeki anahtarla birlikte masaya bırakıp televizyon sehpasındaki çekmeceleri kurcaladı. Bulduğu bez parçalarını toparladı, Nathan'ın yanına gelip yere çöktü. Yaranın üstünü bir bezlerle kapattı, düğümledi. Sonra telefonunu cebinden çıkartıp Louis'nin hastanesini aradı.

Bu tip olaylarda polisi çok bulaştırmamak için Louis hastane almaya karar vermişti. Böylece sağlık personeli yerine polisi kendileri arıyorlardı, kendi rüşvetçi polisleri ile dava açılmadan olayı kapatıyorlardı.

Ambulans için gerekli adresi verdikten sonra Louis'yi aradı. Birkaç kere çaldırmasına rağmen telefon açılmadı, bu yüzden mecburen Louis'nin Joe amcasının numarasını tuşladı.

Yaşlı adam telefonu "Konuş." diye açtı. Herkese böyle açardı. Lance boştaki elini beline koydu, tavana baktı. "Bay Tomlinson, Ben Lancelot Wood. Louis'ye acilen ulaşmak zorundayım. Yanınızda mı?"

"Lancelot kim?"

Lance gözlerini devirdi. "Lanchester. Lanchester Wood."

"Tamam. Bekle." Joe Tomlinson buz gibi bir adamdı. Kibarlıkla uzaktan yakından alakası olmazdı.

Saniyeler içinde telefonu eline alan Louis hemen "Ne oldu?" diye sordu.

"Lanet olası telefonun nerede Louis? Seni bulduğumda, yakmaya popondan başlayacağım."

PERMANENT MIDNIGHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin